Bu yazıda Avrupa Birliği İklim Paktı ve İklim Paktı elçiliği hakkında kendi tecrübelerime de dayanarak naçizane bilgilerimi paylaşmaya çalışacağım.

Kanımca AB İklim Paktı Elçiliğinin tam olarak ne anlama geldiğine değinmeden önce Avrupa Birliği İklim Paktı’nın ne olduğu konusuna açıklık getirmekle başlamalıyız. Genel anlamıyla pakt herhangi bir uyuşma ya da uzlaşma ile karşılıklı olarak gerçekleştirilen anlaşma anlamına gelmektedir.

AB İklim Paktı ise temelde Avrupa Birliği ülkeleri çapında olan belli motivasyonlarla yola çıkılarak Avrupa Komisyonu tarafından düzenlenmiş; insanları, toplulukları, kurum ve kuruluşları iklim eylemine katılmaya ve daha yeşil bir Avrupa inşa etmeye; bunları başarabilmek için ise onları iklim değişikliği hakkında bilgi edinmeye, örgütlenip bilgi paylaşmaya ve çözümler geliştirip uygulamaya  davet eden çok boyutlu bir hukuki girişimdir.

Komisyonun temel motivasyonunun “ Avrupa’yı 2050 yılına kadar dünyanın ilk iklim ve karbon nötr kıtasını yapmak” olduğunu söyleyebiliriz. Bunula beraber iklim ve karbon nötr olma planı özellikle de günümüz global kapitalist dünyası göz önünde bulundurulduğunda kulağa biraz imkansız gibi gelebilir. Fakat bu bağlamda gerek Avrupa Komisyonu gerekse pakta bağıtlanan ülkelerin kendi iklim politikaları bu yolda ne kadar karalı olunduğunu gösterir niteliktedir. Örneğin paktın en kapsamlı iki taahhüdünden biri olan ve bir dizi iklim dostu eyleme hayat veren  “Pathway Taahhüdü”, diğeri ise daha iddialı olanı “Kuzey Yıldızı taahhüdü”dür. Kuzey Yıldızı taahhüdü aslında tam olarak Avrupa Komisyonunun taahhüt ettiği şeyleri içerir. Öne çıktığı husus ise komisyonun kendi bünyesini 2030 yılına kadar iklim nötr hale getirmeyi, sera gazı emisyonlarını yaklaşık 2005 yılındaki salınım seviyesine kadar %60 oranında azaltmayı ve kalan emisyonları karbon teknolojisi olarak da bilinen “karbon giderimiyle” telafi etme planını içeriyor. Komisyon ayrıca, iklim nötr olmanın yanı sıra, diğer kurum ve kuruluşlara harekete geçmeleri ve iklim hareketinin bir parçası olmaları için ilham ve destek vermeyi amaçlıyor.

Avrupa Birliği’nin neden böyle bir bağıta ihtiyaç duyduğu konusuna gelecek olursak, özünde bunun en önemli sebebinin Avrupa’nın -ara sıra politikaları amacından saptırarak uyguladığını görebilsek de-  birçok açıdan çevreye verdiği önem olduğunu söylemek yanlış olmaz. Özellikle iklim krizinin yoğun derece hissedildiği bir çağda Avrupa Birliği’nin bu elzem duruma kayıtsız kalacağını düşünmek pek gerçekçi olmayacağı gibi harekete geçme noktasında da öncü olmasına şaşırmamak gerekir. Aynı zamanda Avrupa Birliği bütün bunları yaparken iklim krizinin gerçek ve şüphesiz herkesi etkilediğini, bu sebeple de atılacak adımların kapsayıcı olması gerektiğinin farkında. İzlenen politikalar ve yapılan yasalar her ne kadar Avrupa toplumları bazında olsa da iklim kriziyle mücadeleyi evrensel boyuta taşımak için birçok proje geliştirilmekte ve dünyanın birçok ülkesinde toplumsal, siyasi veya bireysel olarak atılan adımlara hem kapsamlı veri kaynağıyla hem de finansman sağlama noktasında destek olunmaktadır. Yani AB İklim Paktı her kesimin kolektif olarak büyük veya küçük her türlü iklim çözümü geliştirmesine ve uygulamasına alan sağlamakta, bunun yanında da her halde farkındalığı artırmaya ve yapıcı eylemleri desteklemeye odaklanmaktadır.

Tabii ki paktın daha spesifik olarak belirlenmiş ve belli yol haritaları çizilmiş odak noktaları da söz konusu. Bunlar “yeşil alanlar, yeşil ulaşım, yeşil binalar ve yeşil kalkınma” olarak sıralanabilir. Bir bakıma bu alanların günümüz modern toplumunun çevre sorunları mevzu bahis olduğunda en fazla yüzleştiği hususlar olduğunu söyleyebiliriz.  Fakat paktın bu alanlarda sınırlı kalmayacağı; zaman içinde sürdürülebilir üretim ve tüketim, toprak kalitesi, sağlıklı gıda ve sürdürülebilir beslenme, okyanuslar, kırsal ve kıyı bölgeleri gibi diğer alanlara yayılacağı pakt metninde de açıkça belirtilmiştir.

Komisyonun paktta ettiği taahhütlerden fazlasıyla bahsettik, peki bu taahhütler uygulamada aslında ne işe yarıyor?

Öncelikle yukarıda değinmiş olduğumuz Kuzey Yıldızı taahhüdü uygulamada üç temel alanı kapsamaktadır: binalar ve çalışma alanları; iş seyahatleri;  bilişim teknolojileri altyapısı ve ihtiyaçları. Bu alanlardan kısaca bahsetmek gerekirse; binalar ve çalışma alanları, 2019’da Avrupa Komisyonu tarafından üretilen emisyonların %43’ünü oluşturuyordu ve bunun sonucunda Komisyon, Brüksel ve çeşitli yerlerdeki binaları için 2019 ile 2030 yılları arasında karbon emisyonunu %30 azaltacak yeni bir gayrimenkul politikası geliştirdi. Bunu yapmak için ise sahip olduğu bina sayısını azaltırken esnek çalışma oranını artırmaya yönelik bir geçiş başlattı. Ayrıca mevcut binaları yenileyerek ve kendi yeşil enerjisini üreterek bu binaların çevresel performansını iyileştirme konusunda büyük adım var attı. Diğer alanı oluşturan çalışma hayatındaki insanların iş seyahatleri ise, 2019 yılında Komisyonun saldığı emisyonun %28’ini oluşturuyordu ve bunun yarısının, daha yeşil ulaşım imkanları tercih edilerek 2024 yılına kadar azaltılabileceğine karar verildi. Son olarak bilişim teknolojileri altyapısı, Komisyon emisyonunun %5’ini oluşturuyor ve bunun da 2030 yılına kadar %30 oranında azaltılması hedefleniyor. Bunu yapmak için Komisyon, yerel veri merkezlerinin sayısını kademeli olarak azaltacak, eski sistemleri devre dışı bırakacak ve bireysel dijital karbon ayak izlerini farkındalık artırmaya yönelik mücadelesiyle azaltacak projeler geliştirmektedir.

Hazır dijital karbon ayak izine değinmişken bu konudaki farkındalığın yetersizliğini şahsen de tecrübe ediyor olduğum için dijital atık meselesini biraz daha genişletmek isterim. Alsında bugün insanlık olarak konu atık oluşturmak olduğunda kötünün iyisini seçmek durumunda kaldığımız su götürmez bir gerçek. Örneğin herhangi bir içeriğin görünürlüğünü artırmak istiyor olalım. Birçoğumuz belli yerlere poster asmak mı yoksa sosyal medya platformlarından reklam yapmak mı daha çevreci sorusuna kuşkusuz dijital seçeneklerin daha çevreci olduğu cevabını verir. Fakat gerçek şu ki oluşturduğumuz dijital veriler de evrende belli bir yer kaplıyor ve saklanmaları bir enerjiye mâl oluyor. Sonuç olarak bugün Finlandiya’daki veri sunucularının kapladığı alanın eğer dijital veri oluşturma hızımız böyle giderse 50 yıl içerisinde ülke arazisinin neredeyse yarısını kaplayacağı öngörüsü ve bu sunucuların tükettiği korkunç boyutlara ulaşan enerji miktarını düşünülecek olursa daha çevreci olan seçeceğin o kadar da kolay tezahür edilebilir olduğunu söylemek zor açıkçası. İşte tam da bu sebepten dijital atık oluşturmaya önce bireysel sonra toplumsal olarak mesafeli yaklaşmak akılcı olan tutum gibi durmakta.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Komisyon çevre hareketine ve pakta bireysel ve toplumsal katkıların önemini sıklıkla vurguluyordu. Bu da bizlerin sivil toplum üyeleri olarak üstlenebileceğimiz görevler var demek. Elbette günlük yaşamımızı çevreye daha az zararlı olarak sürdürmenin öneminin yadsınamayacağı gibi bunların ötesinde sunabileceğimiz katkılar toplumsal fayda sağlamaya da yönelmeliler.

Peki bizler iklim harekete nasıl katkıda bulunabiliriz noktasında paktta yer verilen bir kaç yol karşımıza çıkmakta: elçi olmak ya da paktın dostu olmak. Avrupa komisyonunun iklim paktı beraberinde çevre hareketine ve paktın değerlerine tamamen gönüllü bir yaklaşım olarak meydana getirdiği Avrupa Birliği İklim elçiliği bireysel veya toplumsal harekete geçme, pakta katkıda bulunma imkanı sağlayan bir uygulamadır. Avrupa İklim Paktı Elçileri, ait olukları toplumu ve çevrelerini iklim politikaları ve eylemleri hakkında bilgilendirir, ilham verir ve bu konuda destekler.

Komisyon şu anda yalnızca belli kriterleri yerine getiren Avrupa çapında yerel topluluklar, sivil toplum kuruluşları, gençlik ve öğrenci girişimleri, belediye başkanları ve diğer kamu görevlileri gibi alanlarında lider olan kişilerden elçi başvurularını dikkate alıyor. Fakat, bu kriterlerin sağlanamadığı taktirde komisyon bütünleştirmeci tavrıyla kimseyi dışarda bırakmamak adına alternatif olarak kişilere, “Avrupa İklim Paktı Dostu” olabilme imkanı da sağlıyor.

Öncelikle İklim Paktı Dostluğu ile ilgili bir kaç şey söylemekle başlayabiliriz. İklim ve çevre eyleminde bulunmaya ilgili kişiler veya bir grup çevre hareketi konusunda hem fikir insan Avrupa Birliği üye devletlerinden birinde yerleşikse ülke koordinatörleriyle bizzat iletişime geçerek yine ülke koordinatörleri tarafından İkile Paktı Dostu olarak atanırlar. İklim Paktı Dostları ayrıca, Avrupa Komisyonu’nun sosyal medya kanallarında da yer alabilir ve Avrupa İklim Paktı kaynaklı iletişim materyallerini oluşturmalarına ve yayma imkanına sahiptirler.

Peki İklim Paktı Dostları ne yapar?

Avrupa’yı daha yeşil yapmaya ve ülkelerinde İklim Paktı’nın bir parçası olmaya olan bağlılıklarını eylemleriyle sergilerler, yerel iklim eylemi etkinliklerine ve girişimlere katılım sağlarlar. Bunları yaparken de kaçınılmaz olarak benzer düşünen insanlarla tanışır ve çevrelerini genişletirler. Ayrıca belirttiğimiz gibi, elçilerin aksine İklim Paktı Dostlarının örgütsel bir taahhütte bulunmaları veya yukarıda belirtilen kriterlere uymaları zorunlu değildir.

İklim Paktı elçiliğine gelecek olursak, bir Avrupa Birliği İklim Paktı elçisi olabilmek için belli kriterlere sahip olunması gerekiyor demiştik. Öncelikle elçi olmak sadece gerçek kişiler için değil tüzel kişiler veya resmi olamayan topluluklar için de mümkün. Yani paktın savunduğu değerleri benimsemiş iklim eylem savunuculuğuna bağlı sivil toplum kuruluşları, belediyeler, kamu kurum veya kuruluşlarından temsilciler, politikacılar hatta öğrenciler dahil iklim paktı elçisi yelpazesi oldukça geniştir. Elçiliğe başvurma ve diğer adımlar Avrupa Birliği’nin web sitelerinde ayrıntılı olarak açıklandığı için burada sadece sürecin bazı temel unsurlarından söz etmeyi uygun buluyorum. Fakat ilkin, iklim elçisi kavramını biraz somutlaştırmak istiyorum:

İklim elçisi, iklim hareketi ve çevre koruma faaliyetleri dahil olmak üzere iklim değişikliğine karşı mücadelede liderlik eder, örnek olur; başkalarını da iklim eyleminde bulunmaya teşvik eder ve benzer değerlere bağlı olan paydaşlarla bağlantı kurar.

Başvuru süreci için ise başlangıçta kişisel bilgilerini sunduktan sonra elçi; kuruluşu, adına başvurduğu topluluğu ya da kendi adına bir İklim Paktı Taahhüdü yapmış olmalıdır. Bu taahhütte elçi Paktın değerlerini benimsemeyi ve bu değerlere saygı göstermeye söz verir. Bu taahhüt oldukça önemlidir çünkü paktın içeriğinde yer alan değerler elçilik süresince yani elçilik görevi için tanınan bir yıl içerisindeki bu süre sona erdiğinde elçiliğin sona ermesi mutlak değildir, eğer elçinin faaliyetleri sürenin uzatılmasını gerektiriyorsa bu süre komisyonca uzatılabilir; yapılacak faaliyetlerde, katılınacak etkinliklerde ve konu iklim hareketi olduğunda elçinin tutumunu etkileyecektir. Bu nedenle de Paktın talep ettiği bağlılık taahhüdünde bulunmadan önce paktın tam olarak neyi savunduğu, elçiden ne talep ettiği konuları iyice özümsenmelidir.

Diğer bir taraftan, daha önce de belirttiğimiz gibi bu Pakt AB ülkeleri çapında olan bir bağıttır. Bundan dolayı da elçi olmak isteyen kişinin AB üye ülkelerinde ikamet etmesi veya vatandaşlığa sahip olması şartı aranıyor. Ama komisyon diğer ülke ve dünya insanlarını dışlama gibi bir yaklaşımdan uzak durmak istediğinden bu şarta elçi olmak isteyen kişilerin gerek AB İklim Paktı’na gerek iklim hareketine olan bağlılıklarını yeterli gördüğü taktirde bu kişilerin de başvurularını değerlendirmeye almaktadır.

Fakat bu demek değil ki örneğin AB üyesi olmayan Türkiye’den bir kişi elçi olduğunda diğerleriyle eşit şartlarda olsun. Çünkü komisyon elçilerin sağlıklı bir şekilde örgütlenebilmesi adına etki alanı dahilinde olmayan ülkeler için herhangi bir ülke koordinatörlüğü veya fon sağlayamamakta. Bu yüzden de Türkiye’deki iklim elçileri olarak örgütlenmemizi ve faaliyetlerimizi gönüllülük esasıyla ve tamamen kendi imkanlarımızla sağlamaktayız. Burada Türkiye AB İklim Paktı elçileri olarak çaba ve özverimizin küçümsenemeyecek boyutta olduğunu da belirtmek isterim.

Elçilerin faaliyetleri üzerinde yoğunlukla durduğumuza göre bu faaliyetlerin önem arz ettiği anlaşılmıştır. Peki bir iklim Elçisi neler yapmalı, pakt ondan tam olarak ne bekliyor?

Bir iklim elçisinin en çok öne çıktığı eylem farkındalık yaratma olmaktadır. Aslına bakılacak olursa Pakt’ın da elçiden beklediği en esalı nokta budur. Elçi, iklim değişikliğinin nedenleri ve etkileri konusunda toplumunda ve çevresinde farkındalık yaratmalıdır.

AB İklim Paktı elçisinin kurum-kuruluş ya da STK’lardan da oluşabileceğini söylemiştik. Bu tüzel iklim elçileri kendileri aktif olarak iklim eyleminde bulunabileceği gibi diğer kişileri de bu yolda teşvik edebilirler. Ayrıca komisyon elçilerin kendi aralarındaki iletişime oldukça önem veriyor. Bunu Pakt’ta da açıkça belirtmiş ve sağlıklı bir iletişim ortamı yaratmak için birçok platform kurmuştur. Yine bu amaçla “akran parlementoları” diye adlandırdığı özellikle gençlerin bir araya gelip paktın savunduklarını ve iklim mevzularını tartıştıkları bir etkileşim ortamı yaratma imkanı da sunmuştur. Fikrî etkinliklerin yanında tabii ki ağaç dikme, çöp toplama, araçsız günler ve farkındalık günleri gibi saha çalışmaları da Pakt’ta öngörülmüştür. Her şeyin ötesinde bir iklim Paktı elçisi kendini gelişime daima açık tutmalıdır yani önüne çıkan bütün fırsatları değerlendirmeye çalışmalı, düzenlenen konferans, çalıştay, panel gibi etkinlikleri olabildiğince kaçırmamalıdır.

Hep elçinin yapması gerekenlerden bahsettik. Peki Avrupa birliği İkilim elçisi olmak bir kişiye ne kazandırır, biraz da bundan bahsedelim.

Öncelikle kişi AB İklim Paktı elçisi olduğunda, anlaşılacağı üzere Avrupa Birliği’nce tanınır ve Avrupa İklim Paktı web sitesinde kendisine bireysel bir biyografi sayfası oluşturulur. Daha önce bahsettiğimiz çeşitli iletişim kanallarında  hem yerel hem de Avrupa çapında İklim Paktı Elçileri ağına erişim imkanına sahip olur. Söz konusu web siteler sadece iletişim ve etkileşim için değil iklim değişikliği ve Pakt üzerine çeşitli kaynak ve araçlara ulaşım için de etkili bir biçimde kullanılır. Bu sayede elçiler için doğru kaynaklarla çalışmak daha kolay hale geldiğini söyleyebiliriz.

Ayrıca Avrupa genelinde İklim hareketi ve İklim Paktı üzerine birçok etkinlik düzenleniyor. Elçi olmak bütün iklim eylemiyle ilgili konuda düzenlenen çevrimiçi ve yüz yüze çalıştaylara, konferanslara, panellere, atölyelere katılma ve özel erişim imkanı sunuyor. Elçiliğin en büyük getirilerinden biri ise kuşkusuz eylemlerinize görünürlük kazanmasına olan faydasıdır. Çünkü elçilik sıfatına haiz olduğunuz için çevrenizden daha fazla ilgi görecek ve aktaracağınız bilgilere daha çok kulak verilecektir. Bu da kuşkusuz bulunduğunuz eylemlerin başarıya ulaşması yolunda büyük katkılarda bulunacaktır.

Sonuç olarak bu yazıda incelediğimiz perspektiften baktığımızda bulunulan eylemler açısından iklim elçiliği dediğimiz kavramın esasen iklim aktivistliğinden çok da farklı olmadığı görülebilir. Ve yine biliyoruz ki iklim aktivisti olmak AB İklim elçiliği gibi belli bir belgeye bağlılığı gerektirmez. Yalnız şu da kesindir ki ister iklim elçisi olun ister iklim aktivisti herhangi bir konuda farkındalık yaratmayı amaçlayan her türlü eylemin istenilen sonucu yaratabilmesi için önce kişinin savunduğu değeri kendisi uygulamalıdır. Aksi halde üzerine kafa yorulan bütün bu meseleler bir gün emeline ulaşamadan yok olmaya mahkum olur ya da artık bir etki doğurabilmesi için çok geç olmuş olur.

Bugün birçok çevre aktivistinin hayatına dönüp baktığımızda ne yazık ki savunduklarıyla pratik bir çelişkiye sahip olduklarını görüyoruz. Şahsen bu durumun iklim meselesinin yeteri kadar içselleştirilemediğini gösterdiğini ve toplumun bu konuda motive olmasını da negatif yönde etkilediğini düşünüyorum. Diğer taraftan bütün bu incelemeler bize “Mükemmel çevre aktivisti var mıdır?” sorusunu sormayı kaçınılmaz kılmakta. Ben bu sorunun bugün maalesef net bir yanıtını bulamadım ama bir gün bütün bu irade bozuklukları, fikri çatışmalar, azaltmacı politikalar, yeşil göz yıkamalar, kapitalist çıkarcı anlayışlar, vahşi büyüme kültürü, küresel tüketim çılgınlığı son bulduğunda insanlık olarak şapkayı önümüze koyup düşünürsek belki bir cevap bulabiliriz. O günün her şey için çok geç olamamasını umarak yazımı okumaya zaman ayırdığınız için saygılarımı sunar, teşekkür ederim.

                                                                                                                                                          Kardelen DÖŞ

 

 

KAYNAKÇA:

europa.eu
ec.europa.eu

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları göster