Hepimizin bildiği gibi iklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden biri atmosferdeki sera gazlarının miktarının artmasıdır. Sera gazları, atmosferde tutulan ısıyı arttırarak iklim dengesini etkiler. En yaygın sera gazları ise karbondioksit, metan ve azot oksitleridir. Bunların çoğu, insan faaliyetleri sonucu olarak atmosfere salınır. Özellikle enerji üretiminde kullanılan fosil yakıtların yakılması ve tarım, ormancılık ve endüstri faaliyetleri emisyonun başlıca kaynaklarındandır. Çocukluğumuzdan beri duyageldiğimiz bu cümleler bugün biraz sıkın geliyor olabilir. Bu yüzden iklim değişikliğine sebep olan bu faktörlerin perde arkasında neler olduğunu irdelememiz gerekir. Bu yazıda ise endüstriyel faaliyetler ile günümüz tüketim alışkanlıklarını ve bunların doğrudan sonucu olarak iklim değişikliğini tartışıp nasıl ve ne tür önlemler alınabileceğini konuşacağız.

        Öncelikle endüstri ve tüketim çift yönlüdür. Yani dışarıdan bir müdahale olmadıkça birbirlerini etkilemeyi ve birbirlerinden etkilenmeyi sürdürürler. Teknik açıdan bu ikili arasındaki ilişkiyi açıklayacak olursak, endüstri ve tüketim arasındaki ilişki, üretim ve tüketim süreçleri arasındaki etkileşimdir. Endüstri, mal ve hizmetleri üretirken, tüketim ise bu mal ve hizmetlerin kullanılmasıdır. Endüstri, ürettiği mal ve hizmetleri tüketicilere sunar ve tüketiciler de bunları satın alır ve kullanırlar. Bu da demektir ki endüstri, tüketim eğilimlerine göre üretim yapar. Tüketicilerin istekleri ve ihtiyaçları doğrultusunda mal ve hizmetler üretilir. Örneğin, ekolojik ürünlere talebin artması sonucunda daha çok ekolojik ürün üretilmeye başlar. Aynı şekilde tüketicilerin öncelikleri değiştikçe endüstri de üretim yapısını değiştirebilir. Endüstri, tüketimle birlikte büyüyebilir veya azalabilir. Tüketimin artması sonucu endüstriyel ürünlere olan talep de artar ve endüstri üretim kapasitesini arttırır. Aynı şekilde tüketimin azalması endüstriyel ürünlere olan talebi azaltır ve endüstri üretim kapasitesini azaltır. Bu nedenle, endüstri ve tüketim arasındaki ilişki birbirine bağlı olarak değişebilir ve birbirlerinin etkilerini taşır. Ayrıca değinilmelidir ki, ideal bir endüstride üretimi tüketim talepleri belirler. Talep olmayan şeyin üretimi de olmaz.

     Teknik olarak endüstri ve tüketimi bu şekilde açıklıyoruz fakat gelin görün ki küresel ekonomik hayatta işler tam olarak böyle yürümeyebiliyor. Son yüzyılda tüketicinin ihtiyaçlarının endüstriyel üretimi değil, endüstriyel üretimin tüketicin talep ve tüketimini belirlediğini görmekteyiz. Esasında kapitalizmin sebebi ve sonucu olan bu yöneliş günümüzün temel küresel ekonomik sistemini oluşturmaktadır.

         Peki dünya nasıl kocaman bir tüketim toplumu haline geldi?

      Aslında bu değişim tamamıyla son yüzyılda gerçekleşti desek yanlış olmaz. Bu süreçteki en belirgin değişim, tüketim miktarının ve yoğunluğunun artmasıdır. Öncelikle, küresel nüfus artışı, yükselen orta sınıf nüfusu ve gelişen ülkelerdeki ekonomik büyüme, insanların daha fazla mal ve hizmet satın almalarına olanak tanıdı. Ayrıca, teknolojik ilerlemeler ve küreselleşme, tüketim alışkanlıklarını epeyce değiştirdi. Örneğin, internet ve dijital teknolojiler, tüketicilerin ürün ve hizmetleri daha kolay ve hızlı bir şekilde tanımlarına ve satın almalarına olanak tanıdı. Ayrıca küreselleşme ile birlikte, tüketicilerin erişebileceği ürün ve hizmetlerin çeşitliliği de oldukça arttı. Tüketimin bu kadar kolay hale gelmesi ise insanların tüketim alışkanlıklarının, daha kısa ömürlü ürünlerin tüketimine doğru evrilmesine sebep oldu, doğal olarak bu da üretimi ve tüketimi bir kısır döngü haline getirdi. Tükettikçe ürettik, ürettikçe de tükettik. Sonuç olarak bütün bu değişimler, iklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi, çevre kirliliği başta olmak üzere bu gibi önemli küresel sonuçları da beraberinde getirdi.

        Günümüz tüketim alışkanlıklarının iklim değişikliğine nasıl sebebiyet verdiğine gelecek olursak çeşitli yollardan bahsetmemiz gerekir. Birincisi, günümüz tüketim alışkanlıkları üretim kapasitesi artırdığı için enerji ihtiyacını da arttırmaktadır. Harcanan bu enerjinin çoğu, fosil yakıtlar (örneğin kömür, petrol ve doğalgaz) kullanılarak elde edilmektedir. Fosil yakıtların yakılması, atmosfere karbondioksit ve diğer sera gazlarının salınmasına neden olmakta, bu da iklim değişikliğine yol açmaktadır. İkincisi, günümüz tüketim alışkanlıklarının üretim ve taşımacılık için büyük miktarlarda doğal kaynakların kullanılmasına neden olmaktadır. Örneğin, endüstriyel üretim ve tarım için ormanların tahrip edilmesi, dolayısıyla toprak erozyonunu ve su tüketiminin artması. Aynı zamanda, tüketim mallarının taşınması, ulaştırma sektöründen kaynaklanan yüksek miktarlarda karbondioksit salınımına neden olur. Üçüncü olarak, günümüz tüketim alışkanlıkları, endüstriyel üretim sonucunda ortaya çıkan atık üretimini de arttırmaktadır. Bu atıkların çoğu, doğal kaynakları tüketen ve sera gazlarının salınmasına neden olan üretim sürecinde meydana gelir ve her ne kadar çeşitli filtreleme teknolojileri olsa da göze batan bir çevre kirliliğine sebep oldu. Netice itibariyle, iklim değişikliğine, doğal kaynakların tükenmesine ve çevre kirliliğine sebep olmada pastanın en büyük payı günümüz tüketim alışkanlıklarına aittir. Bu nedenle, sürdürülebilir tüketim alışkanlıklarına geçiş yapmak, iklim değişikliğini azaltmak için hayati öneme sahiptir.

     Aşırı tüketim alışkanlıklarının azaltılması için çeşitli yönetmeler izlenebilir. Fakat bu yöntemler birbirilerine ayrılmaz derecede bağlıdır. Bu yolda atılacak en temel adım bilinçlendirme olmalıdır. Çünkü tüketicilerin, tükettikleri ürünlerin ve hizmetlerin üretim sürecine, doğal kaynakların kullanımına ve çevresel etkilerine dair bilgiye sahip olmaları taleplerini etkileyeceğinden tüketimin azaltılmasında önemli rol oynar. Bilinçlendirme kampanyaları, tüketicilerin sürdürülebilir tüketim yönünde kararlar almasına yardımcı olacaktır. Ardından akıllara bir çok sürdürülebilir çözüm yöntemleri ve teknolojiler gelse de kanımca bütün bunlar için ilk şart yasa ve düzenlemeler yapılmasıdır. Bunun sebebi insanlık olarak bazı alışkanlıklara sahip olmamız ve kendi dürtülerimizle bu alışkanlıkları terk etmemizin çok zor olması, bundan dolayı da bir dış kuvvete ihtiyaç duyabilecek olmamızdır. Bu yolda, hükümetler üretimi sınırlandırıcı ve nitelikli hale getirecek ve tüketimin azaltılması üzerine yasa ve düzenlemeler oluşturmalıdır. Fakat buradan hükümetin zorlayıcı gücünü kullanması anlaşılmamalıdır. Çünkü hükümetlerin geri dönüşüme ve sürdürülebilir tüketime teşvikte bulunmaları, bazı kampanyalar düzenlemeleri gibi etkili politikalar izleyerek de bu amacını gerçekleştirmesi mümkündür. Bütün bunlar gerçekleştikten sonra kaçınılmaz olarak endüstriyel üretimde ve enerji tüketiminde bazı atılımların ve köklü değişikliklerin yapılması ikilim değişikliğiyle mücadele için şarttır.  Bunun için yapılacak en temel düzenlemeler enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir üretim olarak sıralanabilir. Enerji verimliliği, tüketicilerin enerji kullanımını azaltmasını sağlar. Örneğin, enerji verimli araçlar, evler ve işyerleri, enerji tüketimini azaltır. Aynı şekilde, fosil yakıtların kullanımını azaltmak için, yenilenebilir enerji kaynaklarının (örneğin, güneş, rüzgar, hidroelektrik ve biyokütle) kullanımını arttırmak oldukça değerlidir.

      Sürdürülebilir üretim ise, doğal kaynakların kullanımını azaltır ve çevresel etkileri minimize eder. Örneğin, geri dönüşüm, enerji verimli teknolojiler ve çevre dostu üretim yöntemleri sürdürülebilir üretim için en temel yöntemlerden biridir. Bütün olarak değerlendirildiğinde endüstri ve tüketim arasındaki ilişki, üretim ve tüketim süreçleri arasındaki etkileşimdir. Endüstri, tüketim eğilimlerine göre üretim yapar ve tüketicilerin istekleri ve ihtiyaçlarına göre mal ve hizmetler üretir. Ancak, endüstriyel üretim sıklıkla tüketicilerin ihtiyaçlarına göre şekillenmek yerine tüketicilerin ihtiyaçlarını belirlemektedir. Kaldı ki ideal bir endüstride üretimi tüketim talepleri belirler. Ancak kapitalizmin sebebi ve sonucu olarak kabul edilen bu yöneliş, küresel ekonomik sistemi oluşturmaktadır.

        Endüstrinin gelişimiyle tüketimin kolay hale gelmesi üretim ile tüketim arasındaki ilişkinin dengesini bozmuştur. Bütün bu gelişmelerle neticesinde, iklim değişikliği, doğal kaynakların tükenmesi ve çevre kirliliği gibi önemli küresel sonuçlar beraberinde gelmiştir.  Ayrıca günümüz insan faaliyetleri, enerji ihtiyacını arttırarak fosil yakıtların kullanılmasına ve atmosfere sera gazlarının salınmasına, ayrıca doğal kaynakların tahrip edilmesine ve ulaştırma sektöründe yüksek miktarlarda karbondioksit salınımına neden olmaktadır ve dolayısıyla da küresel iklim değişikliğine yol açmaktadır. Aşırı tüketim alışkanlıklarını azaltmak için, bilinçlendirme kampanyaları yapılması önemlidir. Tüketicilerin sürdürülebilir tüketim kararları almasını sağlamak için, tükettikleri ürünlerin ve hizmetlerin üretim sürecine, doğal kaynakların kullanımına ve çevresel etkilerine dair bilgiye sahip olmaları gerekir. Bir sonraki adım olarak, hükümetler üretim ve tüketim üzerine yasalar ve düzenlemeler oluşturmalıdır. Son olarak, endüstriyel üretimde ve enerji tüketiminde bazı atılımlar ve köklü değişiklikler yapılması gerekmektedir. Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir üretim gib konulara hassasiyet gösterilmelidir. Bu sayede, ikili değişikli azaltılmış olur.

     Diğer bir taraftan, iklim değişikliğiyle mücadele yukarıda saydıklarımız ancak bütünüyle uygulandığında verimli hale gelebilir, dünya halkı olarak harekete geçtiğimizde etki doğurmaya başlayabilir. Fakat, bu bireysel hareketlerin etkisiz olduğu anlamına gelmemeli. Aksine bütün büyük değişimler küçük bir adımla başlar.

                                                                                                                                                               Kardelen DÖŞ

 

 

 

Kaynakça:

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/965228

www.ekolojist.com

 

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları göster