Belirli bireysel ve yapısal faktörler çevre politikalarının ertelenmesine veya engellenmesine neden olmaktadır. İklim değişikliği üzerine kamusal alanda tartışmalar arttıkça çeşitli argümanlar gerekli eylemlerin yapılmasını güçleştirmektedir. Bu karşı-hareketin temel dayanağı, ‘iklim değişikliğine karşı şüphecilik ve bilim insanlarına ve bilimsel uzlaşıya yönelik ad hominem saldırıları ile desteklenen, iklim değişikliği gerçekliğinin veya insan nedenselliğinin açıkça reddedilmesidir’ (Lamb vd. 2020:1).
Bu konular üzerine çalışmalar yapılsa da yazarlara göre, dördüncü bir başlık çok az dikkat çekmiştir – politika-temelli söylemler (policy-focused discourses). William F. Lamb vd. bunu iklim oyalama söylemleri (discourses of climate delay) olarak adlandırmaktadırlar.
Bu bağlamda dört kategorizasyonda on iki başlık tespit etmişlerdir. Her ne kadar belirli başlıklar ayrı-ayrı çalışılmış olsa da yazarların birincil hedefi, iklim oyalama söylemlerinin geniş bir listesini tanımlamaktır. İkincil olarak ise, oyalama söylemlerinin ortak özelliklerini ve altta yatan ortak mantığını incelemektir.
Bu blog yazısında bu dört sınıflandırmanın kısa özeti sunulmuştur.
İlgili söylemler dört sorunun olumsuzlanması olarak ortaya çıkmıştır;
(1) Harekete geçmek bizim sorumluluğumuz mu?
(2) Dönüştürücü değişiklikler gerekli mi?
(3) Maliyetler göz önüne alındığında iklim değişikliğini azaltmak isteniyor mu?
(4) İklim değişikliğini azaltmak hala mümkün mü?
1. Sorumluluğu yeniden-yönlendirme (redirect responsibility): ‘Sorumluluğu diğerleri ele almalıdır.’
1.1 Bireyselcilik (Individualism) – Politik demeçler iklim değişikliği azaltımından maksatlı bir şekilde kaçınmak istenildiğinde oyalama söylemi olabilmektedir. Bunun en meşhur örneği, gerekli eylemlerin bireysel kapasitede olduğunun söylenmesidir. Bu söylem, çözüm alanını bireysel tüketimlere indirgeyerek, güçlü aktörlerin ve kuruluşların bu seçimleri şekillendirme ve fosil yakıt emisyonlarını artırmadaki rolünü gizlemektedir.
1.2 Buna ne diyeceksincilik (Whataboutism) – Diğer ülkeler daha fazla emisyon salınımına neden olduğu için sorumluluk da onlara aittir. Böyle söylemler endüstriler tarafından da ortaya atılabilmektedir. ‘Ulaşım sektörü değil tarım sektörü daha fazla suçludur’ veya tam tersine.
1.3 Bedavacılık mazereti (free-rider excuse) – Biz bugün emisyon salınımlarımızı tümden durdursak bile diğerleri artırmaya devam edeceklerdir. Donald Trump’ın sözleri ile ifade edilirse, “Paris Antlaşması, iklim değişikliği ile mücadeleyle değil, diğer ülkerin ABD’ye karşı ekonomik avantaj kazanmasıyla ilgili bir anlaşmadır”.
2. Dönüşümcü Olmayan Çözümler (push non-transformative solutions) – ‘Yıkıcı değişiklikler gerekli değildir.’
2.1 Teknolojik İyimserlik (technological optimism) – Teknolojik ilerlemenin gelecekte emisyon azaltımını hızla beraberinde getireceğini gösteren önemli bir örnektir. Bu söylemler çoğu zaman zayıf ampirik verilerle desteklenmektedir ve genellikle teknolojik ilerlemenin regülasyonları değil, pazar temelli yaklaşımı gerektirdiği iddia etmektedir.
2.2 Fosil Yakıt Çözümcülüğü (fossil-fuel solutionism) – Fosil yakıt endüstrisi çözümün bir parçasıdır. Bu söylem düzenlemelerin oyalanmasının merkezinde yer almaktadır.
2.3 Laf Çok, İcraat Az (all talk, little action) – Bu söylem, emisyonların azaltılmasında (genellikle göreceli önlemlere dayalı olarak) veya iddialı iklim hedeflerinin belirlenmesinde kaydedilen ilerlemeleri sürekli dile getirerek, daha katı veya yeni ek eylem türlerine olan ihtiyacı önemsizleştirmektedir.
2.4 Ceza Değil, Sadece Ödül (No sticks, just carrots) – Daha çok ideolojik düzlemde öne çıkan bu söyleme göre, azaltım politikaları gönüllülük esasına dayanarak gerçekleştirilmelidir. Vergilendirmeler veya sık uçan yolcu vergisi gibi daha kısıtlayıcı tedbirler çok paternalistik kabul edilir ve vatandaşlar için aşırı yük olarak görülür. Bu söylem kaliteli yaşam için verimli tüketimi genişlendirirken sürdürülebilir davranışları reddetmektedir.
3. Dezavantajları Vurgulamak (Emphasize the downsides) – ‘Değişim yıkıcı olacaktır’.
3.1 Sosyal Adaleti Vurgulamak (the appeal to social justice) – “İklim korumasının refah ve işsizliği tehlikeye düşürmesine izin veremeyiz”. Böyle bir söylem dikkatli bir şekilde ele alınmalıdır. Diger adaletsizlikler ortaya koyulduğu zaman bu söylem kısa dönemli maliyetlere odaklanmaktadır.
3.2 Refahı Vurgulamak (the appeal to well-being) – Bu sınıflandırma en çok kendini gösteren söylemdir; ‘Fosil yakıtları kullanımını durdurmanın ekonomik sonuçları yıkıcı olacaktır ve milyarlarca insanın yoksulluk sınırından kurtulmasını engelleyecektir’.
3.3 Politika Mükemmelliyetçiliği (Policy Perfectionism) – Kamusal desteği kaybetmemek için iddialı eylem planlarından kaçınılmasına neden olur. Örneğin, düşük karbon vergisini savunduğu zaman Alman Enerji Bakanı, ülkedeki sosyal barışı muhafaza etmemiz gerekiyor, demişti. İklim eyleminin olumsuz yönlerini bu yollarla vurgulamak, ‘dikkatleri kaçındıkları zarardan saptırırken, sosyal faydaları yakalayan ve geniş kabul gören kapsayıcı politikalar oluşturma potansiyelini inkar ya da göz ardı etmektedir’ (s.4).
4. Vazgeçmek (Surrender) – İklim değişikli azaltımını sağlamak imkansızdır.
4.1 Değişim İmkansızdır (Change is impossible) – Büyük sosyo-ekonomik dönüşümü gerçekleştirmenin imkansız olduğunu vurgulamaktadır. Değişim başarısız olduğu ölçüde toplumu daha fazla etkileyecektir. Azaltım (mitigation) mümkün olmadığı için adaptasyona (adaptation) yönelmek gerekmektedir. Bu söylem aynı zamanda dönüşümsel olmayan teknolojik ilerlemeyi öne çıkaran söylemi de desteklemektedir.
4.2. Kıyametçilik (doomism) – ‘Ele alacağımız herhangi bir eylem için çok yetersizdir ve bu konuda çok geciktik’. Azaltımın faydasız olduğunu ima eder ve olası tek yanıtın adaptasyon olduğunu gösterir.
