Ekonomik büyümenin ve sosyal refahın devamı için enerji vazgeçilmez olarak görülmektedir. Endüstri devrimiyle birlikte buharın kullanılması teknolojik gelişmelerin önünü açarak sonu gelmeyen bir enerji ihtiyacını başlatmıştır. Enerji serüveninde şimdiye değin enerjinin kolay temini, maliyeti, verimi gibi konular hep akla gelirken günümüzde enerji üretiminin çevreye olan etkileri de sorgulanmaktadır.

Biyoyakıtlar gerçekten çevre dostu mu?  

İklim değişikliği konularının popülerleştiği bu günlerde, küresel ısınmadan çıkış formülleri arasında fosil yakıtların (petrol, kömür, doğalgaz) yerine biyoyakıtların kullanılması gündeme gelmektedir. Adını sıkça duyduğumuz biyoyakıtlar, başta odun olmak üzere tarımsal ürünler ile organik atıklardan üretilmektedir. Son yıllarda petrol üretiminde yaşanan düşüşler, yüksek piyasa fiyatları ile fosil yakıtların çevreye olan olumsuz etkileri, biyoyakıt üretiminin son on yılda benzeri görülmemiş hacimlere ulaşmasını sağlamıştır.1

Biyoyakıtlar ile fosil yakıtları kıyasladığımızda, ilk başta biyoyakıtların fosil yakıtlara nazaran birtakım çevreci özelliklere sahip olduğunu belirtebiliriz. Biyoyakıtlar, fosil yakıtların tersine yenilenebilir enerji kaynakları arasında yer almaktadır. Yenilenebilir kavramı ile insanoğlu tarafından tüketilen kaynakların doğada yeniden kendi kendine oluşması kastedilmektedir. Bunu biraz daha açmak istersek, enerji elde etmek için bir yakıtı kullandığımızda yakıtın içerisindeki karbon, oksijenle birleşerek saniyeler içerisinde atmosfere karışmaktadır. Karbonun yeryüzünde yeniden yakıt olarak yerini alma süresi kullanılan yakıtın türüne göre farklılık göstermektedir. Fosil yakıtlarda bu süre milyonlarca yılı bulabilirken, biyoyakıtlar için birkaç yıl yeterli olabilmektedir. Fosil yakıt kullanımı milyonlarca yıldır toprağa hapsolmuş karbonu açığa çıkarırken, biyoyakıt kullanıldığında doğal döngü içerisindeki karbon ile enerji ihtiyacı giderilmektedir. Biyoyakıt kullanımıyla yukarıda bahsettiğimiz bu döngüden en iyi şekilde yararlanarak toplam karbon ayak izinin azaltılabileceği belirtilmektedir.2

Biyoyakıtların doğadaki çevrim süresinin kısa olması ve sürekli kendisini yenileyebilmesi biyoyakıt kullanımını cazip hale getirse de buzdağının görünmeyen kısımları mevcuttur. Öncelikle doğal karbon çevriminin çalışması için doğanın kendisini yenilemesine fırsat vermeliyiz. Örneğin biyoyakıt temini için ormandan odun kesiyorsak, kestiğimiz miktarı telafi edecek kadar yeni ağacı doğaya kazandırmamız gerekiyor. Ancak tahmin ettiğiniz üzere mevcut işleyiş bu şekilde olmuyor. Doğal kaynakların kendisini yenileyebilme özelliği bu kaynakların sınırsız olduğu yanılgısına dönüşebiliyor. Sonuç olarak biyoyakıtların ilk başta çevre lehine saydığımız bu özelliği bilinçsiz kullanım sebebiyle doğal miraslarımızın yok olmasına sebep olmaktadır.   Diğer taraftan biyoyakıt kullanımının hava kalitesine olumsuz etkileri mevcuttur. Biyokütlenin yakılmasıyla insan sağlığına olumsuz etkileri bilinen NOx, CO, CO2 gazları açığa çıkmaktadır. Biyokütle kullanımının en yoğun yerlerden biri olan Avrupa da 2020 yılı itibariyle biyokütle kaynaklı hava kirliliğine bağlı olarak 1400 erken ölümün gerçekleştiği bildirilmiştir.3

Biyoyakıt kullanarak petrolden vazgeçebilir miyiz?

Fosil yakıtlarını kullanım yerine göre incelediğimizde ulaşım sektörünün önemli bir yer tuttuğunu görmekteyiz.4  Malumunuz olduğu üzere son yıllarda petrol bağımlılığını azaltmak için elektrikle çalışan araçlar geliştirilmiştir. Birçoğumuzda heyecan uyandıran bu gelişme ile ilgili birkaç tespitte bulunmak istersek bu araçların başta yüksek maliyeti, geniş bir şarj ağına ihtiyaç duyması ile bu araçlar gerekli olan bataryanın üretim sürecinin ciddi bir sera gazına sebebiyet vermesi akıllarda soru işaretleri bırakmaktadır. Diğer taraftan bu araçların ihtiyaç duyacağı elektriğin cayır cayır kömür yakan termik santrallerden karşılanması durumunda, fosil yakıt kullanımı açısından değişen bir şeyin olmayacağını belirtebiliriz.

Bunula birlikte gelişen teknoloji ile birlikte tarımsal ürünlerden düşük kükürt içerikli ve yüksek kalorifik değerlere sahip yakıtlar üretilebilmektedir. Bu yakıtlar şeker pancarı, mısır, arpa, buğday gibi organik ürünlerden üretilirken bunların başında biyoetanol ve biyodizel gelmektedir. Ayrıca evsel ve diğer organik atıklardan da biyoyakıt üretilebilmesi sayesinde bu malzemelerin ekonomiye kazandırılması mümkün olmaktadır. Bu sayede hem atık miktarı azaltılmış hem de bu atıkların bertarafı için de gerekli olan enerjiden de kaçınılmış olunmaktadır.

Biyoyakıt üretimindeki elverişsiz durum, bu yakıtları elde edebilmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç duymamızdır. Örnek vermek gerekirse etanol elde etmek için, bugün kullanılan teknoloji, etanolden elde edilen enerjinin yaklaşık %70’den fazlasını harcamayı gerektirmektedir.z Son tahlilde biyoyakıtların fosil yakıtlar karşısında yeterince rekabet edici düzeyde olduğunu söyleyememekteyiz. Diğer taraftan özellikle mısır ve şeker kamışı gibi tarımsal ürünlerin biyoyakıt üretiminde endüstriden rağbet görmesi bu ürünlerin arz miktarını da arttırmış bunun neticesinde de birçok orman arazisi tarım arazisine çevrilmiştir.

Biyoyakıt kullanımına ilişkin sosyo-ekonomik sebepler

Fosil yakıtların yeryüzünde eşit dağılmayarak dünyanın belirli bölgelerinde yoğunlaşması  sosyo-ekonomik politikaları da etkilemiştir. Kimi ülkeler yer altı kaynaklarının bolluğu ile zengin olurken kimi zaman dünya tarihi bu kaynaklara sahip olmak isteyenlerin yaşattığı büyük trajedilere tanıklık etmiştir. Buna mukabil biyokütlenin küresel olarak daha eşit dağıtılan bir kaynak olduğunu belirtebiliriz.

Biyoyakıtlar ile ilgili yapılan çalışmalara göz gezdirdiğimizde genel olarak bir konunun ıskalandığını veya görmezden gelindiğini fark etmekteyiz. Meselenin ahlaki boyutunu ilgilendiren kısmında diğer canlıların yaşam alanlarına saygı duyulmaması yatmaktadır. Biyokütle temini için bir ormanın feda edilmesi durumunda doğal bir habitat alanı yok edilmektedir. Ormanların sadece ağaçlara ev sahipliği yapmadığını hatırlarsak, biyokütle elde edebilmek uğruna birçok canlı evini kaybetmektedir. Son yıllarda dünyanın bazı bölgelerinde doğaya olan tahribatı en az indirmek için sürdürülebilir orman yönetimi çalışmaları uygulanmaktadır. Bu sayede kesim alanları önceden belirlenerek kesilecek ağaçlar yetiştirilmektedir. Ancak bu durum birçok canlıyı evsiz bırakmak gerçeğini değiştirmemektedir.

Biyoyakıtı tercih ederek Gezegeni kurtarabilir miyiz?

Karbon dioksit emisyonunun insanlık tarihinde en büyük seviyeye ulaştığına üzülerek şahit oluyoruz. Bu artışın birinci sebebi fosil yakıtların tüketilmesidir. Bu yakıtlara olan aşırı bağlılık ve bunun sonucu artan tüketim miktarı her geçen gün süreci işin içinden çıkılmaz bir noktaya doğru götürmektedir.

Bu cendereden çıkışı sadece biyoyakıt ikamesi ile sağlayamayız. Enerji ihtiyacını karşılamak için ister fosil yakıt kullanılsın isterse biyoyakıt kullanılsın, bu kaynakların sonlu oluşu her halükarda durumun sürdürülemez olduğunu göstermektedir. İklim krizine dur diyebilmek yakıt tercihlerini sorgulamaktan ziyade genel bir bakış açısı değişikliği ile mümkün olacaktır. Bunların başında da tüketimi sınırlandırmak gelmektedir.

KAYNAKLAR

1.Economics of Biofuels; https://www.epa.gov/environmental-economics/economics-biofuels

2. Air Quality and Biofuels; https://www.intechopen.com/books/environmental-impact-of-biofuels/air-quality-and-biofuels

3. Biofuels Cause Pollution not as Green as Thought; https://www.reuters.com/article/us-climate-biofuels-idUSBRE90601A20130107

4.Ulaşım Sektörünün Karbonsuzlaştırılması için  Finansmanın Arttırılması Gerekiyor; https://home.kpmg/tr/tr/home/gorusler/2020/09/ulasim-sektorunun-karbonsuzlastirilmasi.html

Ersin Ercan

Tüm Yazılarına Bak
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları göster