Dr. Seda Yurtcanlı Duymaz 29 Ocak 2021 tarihinde “İklimsel Felaketler Nedeni İle Zorunlu Göç Edenlerin Korunması” konulu seminer gerçekleştirdi. Çevre hukuku alanında uzmanlaşmış olan Dr.Yurtcanlı iklim kaynaklı göçler ile ilgili bilgiler verdikten sonra göç edenlerin korunup korunmadığını tartışmıştır.
İklim değişikliğinin göçe sebebiyet veren 5 önemli etkisi bulunmaktadır. Bunlar;
- Sel, fırtına, tayfun, ve toprak kayması gibi aniden gelişen hidrometeorolojik felaketler,
- Deniz seviyesinin yükselmesine bağlı olarak küçük ada devletlerinin yok olma tehlikesi,
- Çölleşme, buzulların erimesi ve su kıtlığı gibi zaman içinde gerçekleşen çevresel felaketler,
- Süreçsel çevresel felaketlerin kaynaklar üzerindeki baskıyı ve rekabeti arttırmasından dolayı silahlı çatışmalara sebep olması,
- Yüksek riskli bölgelerde hükümetler tarafından alınan tahliye kararları.
Son yıllarda çevre felaketleri dolayısı ile göç eden insan sayısının arttığını görüyoruz. Çevresel problemlerden kaynaklı göçler bireysel, kitlesel, kalıcı, geçici, ülke içi, ülke dışı tüm bu göçleri kapsamaktadır. Ancak mevcut hukuk düzeni bu kapsamı içerecek şekilde koruma mekanizması oluşturmamıştır. İklimsel felaketler nedeni ile zorunlu göç edenlerin korunması için, uluslararası arenada dezavantajlı bir statüde olması gerekmektedir. Ancak şu anda hiçbir statünün çevresel felaketlerden kaynaklı göçleri tam olarak kapsadığı ve koruduğu söylenemez. İklim mültecisi statüsü, vatansızlık statüsü ve Ülke İçi Yerinden Olanların Korunması ilkelerinin de yetersiz olduğu görülmektedir.
İklim Mültecileri: Bir kişinin mültecilik statüsünden faydalanabilmesi için uğradığı zulmün şahsi olması ve zulmeden kişinin de belirgin olması gerekiyor. Ancak afetler söz konusu olduğunda ne zulüm şahsidir ne de zulmeden kişi belirgindir. Ayrıca mültecilik sadece ülke dışı göçleri kapsar. Ancak afet durumunda daha çok kitlesel ve ülke içi göçler olmaktadır. Ve mültecilik statüsünde göç edenler vatandaşlık bağını kaybetmektedir. Ancak çevresel felaketler söz konusu olduğunda göç edenler sorunun giderilmesi durumunda ülkelerine geri dönme isteğindedirler. Tüm bu sebeplerden dolayı iklim mültecisi kavramının kullanımı doğru değildir.
Vatansızlık: Hukuki vatansızlık durumu koruma altına alınmıştır. Ancak iklim krizi karşısında devleti var eden unsurlar hukuken değil fiilen yok olur. Örneğin toprağın sular altında kalması sebebiyle bir grup insanın göç etmek zorunda kalması ve devletin egemenlik yetkisini kullanacağı halk ve toprağın olmaması devletin fiilen yok olmasıdır. Ancak mevcut hukuk düzeni bu fiili vatansızlık durumunu kapsamıyor.
Ülke İçi Yerinden Olanların Korunması: 1998 yılında Ülke İçi Yerinden Olanların Korunmasına İlişkin Yol Gösterici ilkeler oluşturulmuştur. Ancak Sistematik bir uygulama alanı olmadığı ve farklı yorumlara açık olduğu için hukuki bağlayıcılığı yoktur. Yani bu statü de çevresel felaketlerden kaynaklı göç edenleri korumada başarılı değildir.
İklim eşitsizliği ve iklim adaletsizliği ile karşı karşıyayız. İklim değişikliğine sebep olanlarla bu değişikliğin olumsuz etkilerine maruz kalan ülkeler arasında ters orantı olması iklim eşitsizliğidir. Mevcut hukuk rejimlerinin maruz kalan ülkeleri korumaması ve iklim değişikliğine sebep olan ülkelerin yaptıklarının yanına kar kalması ise iklim adaletsizliğidir. Hiçbir devlet çevresel felaketler nedeni ile sığınma hakkı talep edenlere kapılarını açma taraftarı değildir. BM Güvenlik Konseyi iklim değişikliği nedeni ile göç edenlerin güvenlik sorunu oluşturduğunu çok kez vurgularken bu sorunun insan hakları sorunu olduğunu kimse yüksek sesle söylemiyor. Çünkü konunun insan hakları ve koruma rejimi ile ele alınması ekstra maliyet ve fedakârlık demek. Ancak her ne kadar sınırlı ve bireysel bir koruma sağlıyor olsa da yine de mültecilik statüsündeki bireyleri geri gönderme yasağının kapsamının çevresel faktörleri de içine alacak şekilde yorumlanması ve genişletildiğini söylemek mümkün.
Dr.Yurtcanlı’nın önerisi mültecilik rejiminin kapsamını genişletmek değil yeni bir hukuki rejim yaratmaktır. Konunun hak ve ihtiyaç temelli ele alınması şarttır. Göçün de insan haklarını koruyacak ve gerçekleştirecek şekilde ele alınması gerekmektedir. Sığınma hakkı, barınma hakkı, ve temel insan haklarına erişim gibi süreçlerin oluşturulması gerekmektedir. Yeni hukuk rejimdeki kıstas gerçekleşen göçün zorunlu olmasıdır. İsteğe bağlılık planlı bir göç hareketi iken zorunluluk hayatta kalma kaygısının başladığı anda başlar. Ayrıca sadece iklim değişikliğini zorunlu göç sebebi olarak sınırlamamak gerekir. Deprem gibi felaketler sonucunda da zorunlu göçler olabilir. Yeni oluşturulacak rejimde genel anlamda çevresel felaketleri ele almak gerekiyor. Göçü süreç yönetimi olarak düşünmeli ve finansal, yönetimsel ve denetimsel mekanizmalar oluşturulmalıdır. Zamanla yarışılan felaket anında prosedürlere takılmadan hızlı aksiyon alınması için yarı-yargısal organ kurulmalıdır ve bu organa doğrudan başvuru yapılabilmelidir. Çevresel felaketlerde en temel eksikliğin mevcut rejimlerde küresel bağlayıcı bir çevre hakkının olmadığını vurgulayan Dr.Yurtcanlı çevre konularının hukuksal denetime dahil edilmesinin zorunlu olduğunu belirterek konuşmasını sonuçlandırmıştır.
Etkinliğin tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz.
Elif Beyza Atik