Bu çalışmada öncelikli olarak sosyal dışlanma kavramı teorik olarak inceledikten sonra topluma göre görece gelir düzeyi yüksek kamu kesiminde çalışan 125 kişinin, toplumdaki dışlanmışlarla ilgili düşüncelerini ortaya koyma amaçlı anket çalışmasından oluşmaktadır. Çalışmanın Yöntemi; anket ve ikincil veri analizinden yararlanılmıştır.
Çalışmanın amacı; Kentleşme sürecinin toplumu sınıflandırdığı, bazı dezavantajlı grupların oluşmasına neden olduğu ve toplumda dışlananları, kapsanan haline getirme, dışlananların topluma entegre olması veya entegre edilmesi en azından toplumdaki bireyler arasındaki farkın uçurum boyutuna ulaşmasını engellemeye yönelik farkındalık oluşturmaktır.
- Kentsel Sosyal Dışlanma Üzerine Bir Anket Çalışması
Kentler, insanlar gibi önce doğdu, ilk kentlerin daha doğrusu şehirlerin Mezopotamya ve çevresinde ortaya çıktığı düşünülmektedir. Sonrasında yine bir insan gibi kentler büyüdükçe problemleri artan birer ergen oldu ve zaman zaman da hastalandı hatta kentlerin atmak kurtulmak istediği ödemleri oldu.
Kentin tarihsel sürecinde, ilk kentlerden günümüz modern kentine geldiğimizde siyah ve beyaz arasındaki ayrım kadar keskin bir şey ortaya çıktı. Kentin zenginleri, kentin fakirleri ve kentin kurtulmak istediği dışlanmışları.
Kentler büyüdükçe kentin zenginleri için AVM ve gökdelenlerin yanı sıra dışlanmışları için de aşevlerinin sayısı arttı ve kentsel toprak artık çok değerlendiğinde, AVM ve gökdelenlerin sayısı artmaya devam ederken, aşevlerinin sayısı azalmaya başladı.
Bu durum, aynı kentsel mekan içinde zengin ve fakir arasında uçurumların oluşmasına neden oldu. Aradaki uçurum büyüdükçe kutuplaşma ve ayrışma şiddetlendi.
İngiliz bir yardım kuruluşu olan Oxfam’ın raporuna göre; dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin serveti, geri kalan yüzde 99’luk kesimin serveti toplamına eşit (bbc,2019).
Ülkemize baktığımızda da durumun farklı olmadığı görülebilir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2017 yılı gelir ve yaşam koşulları araştırması verilerine göre (TÜİK,2020);
-En yüksek eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirine (Eşdeğer hane halkı kullanılabilir geliri; hane halkının yıllık kullanılabilir gelirinin hane halkının eşdeğer hane halkı büyüklüğüne bölünmesiyle elde edilmektedir.) sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay yüzde 47,4
-En düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay yüzde 6,3
-Toplumun en zengin yüzde 20’sinin gelirinin en yoksul yüzde 20’sinin gelirine oranı 7,5
– Gini katsayısı (Gelir dağılımı eşitsizliğini ölçmek için kullanılan argümanlardan olan Gini katsayısı; sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1’e yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade etmektedir.) 0,405
– Tek kişilik hane halkının yoksulluk oranının bir önceki yıla göre 0,7 puan düşerek yüzde 8,2
-Bağımlı çocuksuz hane halkının yoksulluk oranının 0,2 puan düşerek yüzde 3,8
– Bağımlı çocuklu hane halkının yoksulluk oranının ise 0,9 puan düşerek yüzde 17
-Okur-yazar olmayanların yüzde 25,4’ü, yükseköğretim mezunlarının ise yüzde 1,5’i yoksul,
-Sürekli yoksulluk oranı yüzde 14,
-Taksit ödemeleri veya borçları olanların oranı yüzde 69,2
-Maddi yoksunluk oranı (Maddi yoksunluk oranı kavramı; finansal anlamda sıkıntıda olma durumunu ifade eder. Bu durum; çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile beklenmedik harcamalar, evden uzakta bir haftalık tatil, kira, konut kredisi, borç ödemeleri, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek ve evin ısınma ihtiyacının ekonomik olarak karşılanamama durumu ile ilgili hane halkının durumunu yansıtmaktadır.) yüzde 28,7
-Ciddi maddi yoksunluk oranı (Yukarıda sayılan dokuz maddenin en az dördünü karşılayamayanların oranı olarak tanımlanır.) yüzde 28,7 olarak gerçekleşti.
Dünyada ve ülkemizde gelir ve yaşam koşulları gibi insani endeksler bu şekilde aşağılara itilirken 2017 yılında küresel askeri harcamalar 1.7 trilyon dolara ulaştığı dikkat çekicidir.
Sosyal eşitsizlik ve dışlanma, favela, getto, çöküntü alanları veya çingene mahallesi gibi hangi ad altında olursa olsun sadece gelişmekte olan ülkelerde olmayıp gelişmiş ülkelerde de mevcuttur.
Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda, sosyal eşitsizlik ve dışlanma genellikle mekânsal ayrım, yoksulluk, işsizlik ve nitelik eksikliği (birçok bireyin iş gücünün dışında kalmasına, dolayısıyla da toplum içinde bir yer sağlayacak gerekli geliri elde edememesine neden olur.) ile bağlantılıdır. İşsizlik ve yetersiz istihdam kentsel krizin en büyük nedenlerinden biridir (UNCHS 1996a,2001a Aktaran: Thorns, 2004:150). Kriz kendini yaşam standartlarının bozulmasıyla, yetersiz sosyal ve fiziksel altyapı eksikliğiyle, suç, şiddet, uyuşturucu bağımlılığı, evsizlik ve artan nüfus ile gösterir (A.g.e.).
Düşük eğitim düzeyi veya eğitimsizlik nedeniyle toplumda kendine yer bulacak kadar geliri sağlayacak işi olmayan dışlanmışların, kent için istikrarsızlık ve potansiyel kaybı olma haline çözüm olacak unsur eğitimle işgücüne katılmalarını sağlayabilmekten geçer.
Fakat her zaman düşük gelire sahip olmak veya işsizlik dışlanmanın tek nedeni değildir. Kimi zaman cinsiyet, cinsel tercih, özürlü olmak, etnik köken de dışlanmışlığın sebeplerinden olabilmektedir.
1.1. Sosyal Dışlanma Tanımları
Tanıma ulaşabilmek için kimin dışlandığı ve neden dışlandığını tartışmak gerekir.
Dışlanma denilince aklımıza ilk ve tek gelen, toplumun çoğunluğundan farklı etnik kökene ait olanların maruz bırakıldığı davranış olsa da, kadınların miras hakkından yoksun bırakılması veya yaşlı ve engellilerin, başkalarının yardımı olmaksızın gündelik hayatlarını sürdüremeyecekleri kentsel planlamalarla onların hayatlarının kısıtlanması çoğunlukla artık normalleştirdiğimizden aklımıza bile gelmeyen dışlanma şekilleridir.
Sosyal dışlanmanın çeşitli aşamalarda ortaya çıkabileceği öngörülür . Bireyin işe, eğitime, binalara, tesislere, kamu ve özel alanlara girmesiyle veya belirli mahallelerin, şehirlerin ve bölgelerin ekonomik veya sosyal gelişimin dışında tutulmasıyla ortaya çıkabilir. Castells’e göre (1998 Akt: Thorns,2004:153); çağdaş küresel kapitalist sistem nispeten serbesttir ve yerel nüfusun ihtiyaçlarını dikkate almaz. Dolayısıyla, hem ekonomik gelişme hem de azgelişmişlikle nitelendirilir. Lee ve Murie (1994 Akt.a.g.e) sosyal dışlanmayı sosyal yardım güvencesinin dışında kalan aşırı marjinal gruplar; yani işsizler, evsizler, mülteciler, kısıtlı vatandaşlık hakkına sahip olanlar ve çoğunlukla zihinsel ve/veya bedensel özürlülerle bağdaştırır. 1980 ve 1990larda kurumsal psikiyatrik bakımevlerinde kalanların topluma yeniden katılmasını sağlamayı amaçlayan kurumların kapatılması yaygındı. Bazı durumlarda, devlet kurumları veya devlet ve gönüllü kurumlar barınma problemi için yeterli önlemler alamadı. (Thorns,2004:153).
1.2. Sosyal Dışlanma Modelleri
1.2.1- Sosyo-Mekansal Kopma (Segresgasyon)
Zengin ve yoksul alanlar kaynaklar eşit dağılmadığı için mi ortaya çıktı? Veya bu alanları birbirinden ayıran ne? 1961-1989 yılları arasında Berlin’i bölen duvar gibi fiziksel bir sınırdan mı bahsediyoruz yoksa bütün ‘kötünün’ bir araya toplanmasıyla oluşan doğal bir sınırdan mı? Her duvar dışlananlar için mi örülür yoksa kapsananlar için örülenleri de var mıdır?
Marcuse (1989,1995 Akt. a.g.e:157) New York’u ‘beşe ayrılmış şehir’ olarak tanımlar. Bu tanımla, güçlü sosyal gruplar ve aktörler tarafından sosyal olarak kapsanma ve dışlanma eylemleriyle ayrılmış farklı alt alanların olduğu şehri kast eder. Bu beş tip alan; lüks evlerle çevrili egemen şehir, meslek sahiplerinin şehri, müstakil aile konut alanları banliyö şehri, kiracılardan oluşan apartman şehri ve de yoksullar ve evsizler için geriye kalan terk edilmiş şehir. Kapsanma ve dışlanma metaforu, şehrin farklı alanlarını ayıran ‘duvarları’ anlatır. Bunları şehri ayıran ve güçlü ve güçsüz arasındaki farkları gösteren sembolik sınırlar olarak görür. New York’ta beş tip duvar görür. Bunlar ilk olarak insanların kendilerini korumak için ördüğü ‘barikatlardı’. Bu ‘duvarlar’ sosyal ilişkilerdeki parçalanmanın ortaya çıkışıyla ve dolayısıyla toplumsal sosyal hayatın çöküşüyle son zamanlarda şehirlerde gittikçe daha çok görülmeye başlandı. İnsanlar bahçe duvarları, güvenlik ışıkları ve alarmları ile koruma köpekleri tutmak yoluyla ‘barikatlar’ arkasında güven duygusu arar. Duvarla çevrili alanlar duvar içindekilerle dışındakileri kesin olarak birbirinden ayırır ve içindekilerde ‘biz’ ve potansiyel olarak tehlikeli güvenilmez dışarıda ‘onlar’ duygusunu yaratır. İkinci duvar, ‘kazıklı çitlerdir’. Üçüncüsü şehrin kalan kısmından ayrıldığı için güvenli olarak düşünülen alanlar yaratan ‘sıvalı duvarların’ koruduğu daha özel konut alanlarıdır. Bu alanlar en uç noktada güvenlik kapısı ile kontrol edilip güvenlik personeli bulundurur veya kartlı geçişle elektronik girişe dayanır ya da çevre düzenleme ve özel alana girdiğinizi belirten uyarılarla daha sembolik sınırlamalara bel bağlanabilir (Huxley 1994, Luymes 1997 Akt.a.g.e).
Giriş çıkış kontrollü, en gelişmiş güvenlik sistemleriyle donatılmış, 7/24 gözetlenen, metrelerce yüksek duvarla çevrilmiş sitelerde yaşayanlar kendilerine farklı bir alan yaratarak bu alan dışındakileri dışlarken; toplama kampı gibi alanları duvarlarla çevirenler dışlananlara faklı bir alan yaratarak mekânın kalan kısmından onları dışlamaktadırlar.
Bu alanları somutlaştıracak olursak; Sydney’de aborjin nüfusun fazla olduğu Brisbane ve Redfern; New York’ta siyah ve Latin Amerikan nüfusun olduğu Harlem ve Bronx; İstanbul’da Tarlabaşı,Sulukule, Fkirtepe, Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi ve Gazi Mahallesi gibi alanları örnek verebiliriz.
Yoksulluk bireysel bir olgu mudur yoksa kadersel bir olgu mudur?
Farklı yoksulluk tanımlarına bakacak olursak;
Birleşmiş Milletler yoksulluğu şöyle tanımlamaktadır: “Yoksulluk, yeterli bir yaşam standardına ulaşmak için gerekli kaynaklardan, yapabilirliklerden, seçeneklerden, güvenlikten ve güçten sürekli ya da kronik olarak yoksun oluşla belirlenen bir insanlık durumudur.” (BM ESK, 2001).
Bir başka tanımda ise; “yoksulluk; genellikle insanların ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli kaynağa sahip olamama durumu, mutlak asgari refah düzeyinin altında kalma durumu ve yaşamı için gerekli ihtiyaçların karşılanmaması durumu” (Şenses, 2002: 62-63) olarak tanımlanmaktadır. Genel anlamıyla mutlak yoksulluk ve göreceli yoksulluk olarak ayrılıp tanımlanması da yapılabilir.
Yoksulluk, sosyolojik ve psikolojik etkileri bakımından maddi yetersizliklere bağlı olarak yaşamın bütün aşamalarından uzaklaşmaya neden olur. Birey açısından düşünüldüğünde, yaşama tutunamamak veya fizyolojik olarak ayakta kalma mücadelesidir.
Yoksulluğun en ciddi yüzü mutlak yoksulluk, fizyolojik olarak hayatta kalabilmenin asgari sınırını oluşturmaktadır. Çünkü; kökeninde kötü kaderin yattığı mutlak yoksulluk, bireyin gelir ve tüketim harcaması bakımından sahip olduğu maddi güç ölçülerek tanımlanmaktadır. Bu tanım; sadece fiziksel etkinliğin devamı için minimum düzeyde gerekli olan temel ihtiyaçların karşılanmaması anlamına gelmektedir. Kısacası mutlak yoksulluk, geçinme düzeyinin altında yaşamak anlamına gelir.
Kapitalizmin, küresel gelişmeler ve neo-liberal politikalar ekseninde nitelik değiştirmesi, yoksulluğun da yeniden tanımlanmasını gerektirmiştir. Çünkü politikaların temel niteliklerine göre yoksulluk, farklı anlamlara gelmektedir. Yoksul olmayı, yeterince tüketememe olarak gören neo-liberal ekonomik anlayış, yeni yoksulluk tanımlamasıyla göreli yoksulluğu ön plana çıkarmıştır. “Göreli yoksulluk, varlık içinde olan ancak; eşit olmayan toplumda yoksulluk sorunudur. Bu; temel ihtiyaçların karşılanabilir olduğu fakat, tüketici yaşam standartları içerisinde çok sayıda alt düzey sosyal beklentilerin karşılanamadığı bir durumda görülen yoksulluk biçimidir” (Alcock, 1993, Akt.Karakaş, 2019:8). Bu tanım, toplumsal bir varlık olan bireyin, kendisini yeniden üretebilmek için gerekli tüketim ve yaşam düzeyinin belirlenmesini içermektedir. Bu durumda, toplumda makul olmayan ya da asgari tüketim düzeyinin altında tüketim gerçekleştirenler, “göreli yoksul” olarak tanımlanmaktadır (acarindex, 2019).
Küreselleşmenin sebep olduğu yoksulluk, ileri kapitalizme özgü küresel süreçlerin toplumsal yaşama verdiği yeni biçimlerle bağlantılı olarak son derece karmaşık bir nitelik sergilemekte ve çağımıza özgü yeni biçimler olan sömürme, dışlama ve bastırma gibi şekillerde derinleşmekte ve adeta kronik hale gelmektedir. Sistemin doğası gereği devletin, başta ekonomi olmak üzere sosyal sorumluluk alanından çekilmesi; işsizlik, sosyal güvensizlik ve güvencesizlik, gelecekle ilgili iş ve gelir beklentisi ve bu yöndeki umutların azalmasına yol açmaktadır. Bütün bu gelişmeler, 1990’lı yıllarda dünyada yoksulluğun yerleşmesine yol açan en önemli unsurlar olmuştur. Bunlara paralel olarak küresel nitelikli uluslar-üstü şirketlerin emeği ucuzlatması sonucunda birçok gelişmekte olan ülke, işsizliğin artması sorunu ile karşılaşmıştır. Böylece geçmiş dönemlerde devletin uyguladığı istihdam politikaları ve sosyal güvenlik tedbirleri ile büyük ölçüde kontrol edilebilen yoksulluk, daha yerleşik ve çok boyutlu yeni bir yoksulluk olgusuna yerini bırakmıştır (Altay, 2007: 350).
Sistemin bu kitleye ihtiyaç duymaması, bu kitlenin de sistemle bütünleşme beklentisinin kalmaması, aynı yaşama alanında ve aynı mekânsal ortamında bulunulmasına rağmen ayrı dünyaların kurulmasıyla sonuçlanmaktadır. Batı toplumlarında özellikle de Avrupa Birliği ülkelerinde bu yeni yoksulluk psikolojisi oldukça sorunlu ve sıkıntılı durumlara yol açan, toplumsal bütünleşmeye zarar veren bir gelişme olarak algılandığı için, tedavisi gerekli ve mümkün bir hastalık olarak değerlendirilmektedir. Yoksullar, yoksunlukları nedeniyle çoğu zaman utangaç, kaba, kirli, sessiz ya da tam tersi saldırgan ruh hallerinde bulunarak toplumdan kendilerini dışlarken, toplumun yoksul olmayan kesimi tarafından da dışarıda görülme eğilimiyle karşı karşıya kalmaktadırlar (acarindex, 2019).
Evsizlik kimlerine göre şanssızlık döngüsünün bir sonucu iken toplumun daha muhafazakâr kısmı için başıboşluk ve serseriliktir. Diğer bir kısmı ise meczupluk ile açıklamaya çalışır. Oysaki yeterli gelirden yoksun olduğu için evsiz kalındığı ve bunun sonucunda bir takım akıl hastalıklarına yakalanmaları daha yüksek bir olasılıktır.
Zenginlerden daha az vergi alıp üretim sektörüne yüksek getiri sağlayan alanlara daha fazla yatırım yapmasının önünü açan kısacası zenginden daha az vergi, yoksuldan daha çok vergi alınması temeline dayanan kalkınmada damla teorisi, bizzat buna kendisinin neden olduğunu düşünmek şöyle dursun, evsizliği toplumsal bir mesele değil de şahsi bir mesele olarak görür.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin (İHEB) 25.1. maddesine göre, “Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir (ohchr, 2019).
Sözleşmenin 11.1. maddesine göre, “Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, herkesin, yeterli beslenme, giyim ve konut da dâhil olmak üzere, kendisi ve ailesi için yeterli bir yaşam düzeyine sahip olma ve yaşam koşullarını sürekli geliştirme hakkına sahip olduğunu kabul ederler.” (a.g.e)
Anayasalarda, sözleşmelerde, yasalarda bu haklar verilmiş olsa da, dünyanın en büyük ekonomilerinde bile uygulamada aynı durumun varlığını söylemek mümkün olamıyor. Öyle ki bir habere göre; ABD’deki evsiz nüfus, Türkiye’nin 47 şehrini geride bırakmakta. ABD Konut ve Kentsel Gelişim Bakanlığının verilerine göre, 2018 yılında ABD’de ortalama 550 bin evsiz bulunuyordu. Bu sayı 2016’da Ağrı’nın nüfusundan daha fazlayken, Tunceli’nin nüfusunu ise neredeyse yediye katlamaktaydı. ABD’de geçen sene evsiz olan kişilerin 374 bini (yüzde 68) barınaklarda veya geçici konutlarda kalırken, 176 bini (yüzde 32) ise sokaklar gibi kamusal alanlarda yaşadı. Buna göre, ülkede barınaklar ve geçici konutlarda yaşayan evsizlerin sayısı neredeyse Kastamonu’nun nüfusuna eşitken, sokaklarda yaşayan evsizlerin sayısı da Gümüşhane’nin nüfusunu geride bıraktı. Geçen sene ABD’de yaklaşık 550 bin evsizin 355 binini (yüzde 64,5) yalnız başına hayatla mücadele eden bireyler oluştururken bu sayı Kırklareli’nin nüfusundan fazla. Ayrıca, ABD’deki evsizlerin yaklaşık 195 bini (yüzde 35,5) çocuklu ailelerden oluşurken, bu rakam ise Iğdır veya Bartın’ın nüfusuna denk gelmekte (dünya, 2019).
Evsizlik üzerine tartışma birçok yönden yoksulluk üzerine olanı izler ve yardımı hak edeni belirlemek için aynı endişeleri taşır. Hak edenler genellikle kendi hataları olmadan evsiz kalanları kapsar. Yine, evsizliğin ortaya çıkışında bireysel tanımın kuvvetli etkisini ve evsizlerin sayısını açıklamada sosyolojik teoriler yerine psikolojik teorilerin tercih edildiğini görürüz. Evsizliğin tanımı, mutlak tanımdan devam eden konut ihtiyacı kavramı, başlarını sokacak bir evi olmayan, sokaklarda veya kaldırımlarda yaşayan insanlardan, kira güvencesinin olmadığı ve barınmanın minimum standartlarını çoğunlukla karşılayamayan aşırı kalabalık ve güvensiz konutlarda yaşayanlara kadar geniş bir alanı kapsar (Watson ve Austerberry 1986, Someville 1992 Akt. Thorns,2004:164). Bu kavram, yasadışı yerleşenleri ve şehir kenarı ve şehir dışında boş arazi üstünde çeşitli baraka ve yasadışı yerleşimlerde yaşayanları da kapsar. Bunların genellikle temiz su ve yeterli sıhhi tesisatları bulunmaz (Thorn,2004:164).
Avrupa ülkelerinde, evsizlerin haklarının korunması sosyal politikanın araçları bağlamında hukuksal statüye kavuşturulmuştur. Hukuki düzeyde nüfusa konut sağlanması gerektiği mevcut anayasada ve konut yasalarında belirtilmiştir. Bu bağlamda, evsizlerin sosyal yardımları talep etmeleri bir hak olarak görülmüştür. Ayrıca yerel yönetimlerin, evsiz bireylerin barınmalarını sağlayıcı önlemler almaları yasal olarak zorunludur. Evsizlik sorununun çözümü, çözüme ilişkin hizmetlerin sağlanması ve gerekli stratejilerin oluşturulması yasal yükümlülükler arasında yer almıştır. Müdahale sürecinde Avrupa’da basamak modeli (staircase model) ve konut modeli (housing first) uygulamalarda öne çıkmaktadır (Amore, Baker & Howden-Chapman, 2011 Akt. Akyıldız,2017:77).
Bu her iki uygulamanın da kendine göre avantajlı ve dezavantajlı yönleri olmasına rağmen günümüzde öncelik konut sorununun çözümlenmesindedir. Eskiden yaygın şekilde kullanılan basamak modelinde, evsizlerin öncelikle sağlık veya sosyal problemlerinin giderilmesi ardından uzun vadeli kalıcı konutlara geçirilmesi uygulaması mevcutken; günümüzdeki konut öncelikli modelde ise, iyileştirmelerden önce uzun vadeli kalıcı konutların teminine odaklanılmaktadır. Yerleştirmenin ardından ihtiyacı olan kişilere sosyal, sağlık gibi konularda gerekli yardımlar yapılmaktadır (Johnsen & Teixeira, 2010: 6-10 Akt.Akyıldız,2017:77).
Türkiye’de evsizlere yönelik yasal zeminin başında anayasa gelmektedir. “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. Maddesi şöyledir; “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.” şeklindedir.
Yine; Büyükşehir Belediye Kanunu’nun “Görev, Yetki ve Sorumluluklar” başlıklı 3. Bölümü, Belediye Kanunu 14/b bendi; Ailenin Korunmasına ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 1.maddesi ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gibi konuya ilişkin mevzuatsal düzenlemeler sayılabilir.
Ayrıca ülkemizde aşevi, kışın soğuk günlerde spor tesislerinde barınma imkanı, mor çatı, sığınma evleri gibi evsizlere yönelik çeşitli uygulamalar mevcut olsa da bunların yerini köklü çözümlerin alması gerekmektedir.
Yardımı hak eden evsiz ile yardımı hak etmeyen evsiz tartışmaları da konunun çözümüne katkı sağlamayıp evsizleri de kendi arasında kategorize edip yeni dışlamalara neden olacaktır.
Kentsel suç, sosyal dışlanmanın bir diğer boyutudur.
Kentsel şiddet düzeyinin artması birçok kent sakini için daha çok güvensizlik duygusuna yol açarak insanların, özellikle de geceleri park, metro ve kentsel ulaşım araçları gibi yerel hizmetleri kullanmalarını azaltır. Bu problem için bulunan çözüm çoğunlukla gözetimin ve polis, özel güvenlik şirketleri ve diğer kontrol birimlerine bağlı güvenlik sistemlerinin kullanımın arttırılmasıdır. Bununla birlikte, bu şehirlerin çoğunda polisin uyguladığı şiddette artış yüzünden adalet sistemine güvenin azalır (Calderira,1996 Akt.Thorns,2004:170). Diğer bir tepki, genel olarak insani etkinliğin sokaktan ve kamu alanlarından daha güvenli ve kontrollü bir çevre olan alışveriş merkezine kaymasıdır. ABD’de egzersiz için daha güvenli ve emniyetli yer olarak düşünüldüğünden egzersiz için park yerine alışveriş merkezlerinin kullanılması, 1980 ve 1990larda önemli derecede arttı. Bu güvende olma isteğinin diğer bir yönü zengin kent sakinlerinin kendilerini kentsel suçtan koruyacak daha güvenli yerler aramasıydı (Davis,1991; Knox 1993 Akt.a.g.e.). 1980 ve 1990larda ABD’de güven ve emniyette olma isteğiyle satın alınan çevresi kapatılmış topluluklar da büyük artış görülür (Luymes,1997 Akt. A.g.e).
- Sosyal Dışlanma Üzerine Anket Çalışması
Topluma göre, görece gelir düzeyi yüksek tamamı kamu görevlisi olan ve değişik unvanlarda çalışan 125 kişinin, toplumdaki dışlanmışlarla ilgili düşüncelerini ortaya koyma amaçlı anket çalışması yapılmıştır. Öncelikle ankete katılan kadın ve erkeklerin anket sonuçları ayrı ayrı değerlendirilip dışlananlara bakış açısında cinsiyetin etkisi görülmek istenmiş, daha sonra anketin genel sonuçları verilmiştir. Tekrara düşmemek için anket sorularına burada yer verilmiştir. Anket soruları şu şekildedir;
SORU 1-Toplumda herhangi bir grubu hırsızlık, gasp, yaralama vs. suçlar açısından tehlikeli olarak nitelendirecek olsanız, aşağıdaki gruplardan en tehlikelisi sizce hangisidir?
SORU 2–İstanbul’un suç ile özdeşleşmiş semtlerinin (Hacıhüsrev Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi, Fikirtepe, Tarlabaşı vs.) içinden veya civarından geçmekle ilgili düşünceleriniz nelerdir?
SORU 3–Tenha bir sokakta, boş veya çok kalabalık bir toplu taşımada göçmen, evsiz (sokakta yatıp kalkan), önceden sabıkalı olduğunu bildiğiniz bir kişi ile karşılaşsanız ne yaparsınız?
SORU 4- Aşağıdaki sorulara 1. Sorudaki grupları düşünerek Evet/Hayır şeklinde cevap veriniz.
SORU 5–Hırpani kıyafetli birini kendi mahallenizde, İstiklal Caddesinde veya Hacıhüsrev Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi, Fikirtepe, Tarlabaşı gibi semtlerde gördüğünüzde vereceğiniz tepki ne olur?
SORU 6- Hacıhüsrev Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi, Fikirtepe, Tarlabaşı, Sulukule mahallelerini tek bir kelime ile tanımlayabilir misiniz?
2.1. Anket Sonuçlarının Değerlendirilmesi
Ankete Katılan Kadınların Eğitim Durumu:
Lise | Önlisans | Lisans | Yüksek lisans | Toplam |
1 | 2 | 31 | 7 | 41 |
Tablo 1
Ankete Katılan Kadınların Verdiği Yanıtlar:
1.Soruya Verilen Yanıtlar:
Göçmenler | 3 | %7,31 |
Evsizler/Sokakta yatıp kalkanlar | 3 | %7,31 |
Sabıkalılar/Eski Hükümlüler | 30 | %73,1 |
Yoksullar | 0 | 0 |
Eşcinseller | 0 | 0 |
Siz Yazınız | 5 | %12,19 |
41 | 100 |
Tablo 2
Siz Yazınız seçeneğine:1 kişi uyuşturucu kullananlar, 2 kişi “hiçbiri”, 1 kişi “herkes”, 1 kişi “hepsi de olabilir, ya da hiç biri olmayabilir. İnsan karakterine bağlı”
2.Soruya Verilen Yanıtlar:
Geçerim | 15 | %36,5 |
Zorunda kalmadıkça geçmem | 25 | %60,9 |
Kesinlikle geçmem | 1 | %2,43 |
41 | 100 |
Tablo 3
- Soruya Verilen Yanıtlar:
Çantamı, cüzdanımı kontrol ederim | 7 | %17,5 |
Hızlıca uzaklaşırım, toplu taşımadan inerim | 8 | %20 |
Fiziksel zarar vermesinden endişe ederim | 19 | %47,5 |
Siz Yazınız | 6 | %15 |
40 | 100 |
Tablo 4
1 kişi yanıt vermemiştir.
Siz Yazınız seçeneğine: 1 kişi gece ya da gündüz olmasına göre değişir 1 kişi “normal bir kişiymiş gibi yoluma devam ederim 1 kişi “bu tarz kişiler için üzüntü duyduğumdan belki endişe duyabilirim ama rahatsızlık vermedikleri sürece sıkıntı yok” 1 kişi “bozuk para hazırlarım” 1 kişi “tenha bir sokakta çabucak uzaklaşmaya çalışırım. Toplu taşımada mesafeli dururum” 1 kişi “rencide olmaması için ortamdan kaçmadan, gözümü üstüne dikmeden, fark etmeden onu kontrol ederim, hareketlerini takip ederim. Bana zarar vermesi durumunda nasıl önlem alacağımı düşünürüm.”
4.Soruya Verilen Yanıtlar:
Soru | Evet | Hayır |
Evim olsa kiraya vermem | 27 | 14 |
Komşu olmak istemem | 28 | 10 |
Çocuklarının, çocuğum ile sıra arkadaşı olmasını istemem | 27 | 12 |
%69,4 | %30,5 |
Tablo 5
Siz Yazınız seçeneğine: 1 kişi ilk iki seçeneği boş bırakmış, 1 kişi “yoksullara, evsizlere evimi kiraya yardımcı olmak amaçlı verebilirim. Bu tarz kişileri yeniden topluma kazandırmak, dışlamamak gerektiğin düşünüyorum”
- Soruya Verilen Yanıtlar:
Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkmam | 10 | %25 |
Kendi mahallemde korkmam, diğer yerlerde korkarım | 7 | %17,5 |
Kendi mahallem ve İstiklal Caddesinde korkmam, diğer yerlerde korkarım | 8 | %20 |
Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkarım | 15 | %37,5 |
40 | 100 |
Tablo 6
1 kişi yanıt vermemiştir.
- Soruya Verilen Yanıtlar: sıkıntı, mecburiyet, fiziksel, bedensel zarar, vukuatlı olaylar her an olabilir, garibanlık, yoksulluk, çaresizlik, gelişmeye ihtiyacı var, “İstanbulu’un ahengi” “Herhangi bir mahalleden farkı yok” zevksiz, şüphe, tehlikeli, varoş, tedirgin, korku, ürkütücü, önyargı, eylem “karmaşık toplum yapısı” “dışlanmaması gerektiğini düşünüyorum” “tehlikeli olabilir ama orada da yaşayan insanların içinde iyi olanları da vardır”
En çok verilen cevap: Tehlikeli
Ankete Katılan Erkeklerin Eğitim Durumu:
Doktora | Yüksek Lisans | Lisans | Lise | İlkokul | Toplam |
1 | 9 | 71 | 3 | 1 | 85 |
Tablo 7
Ankete Katılan Erkeklerin Verdiği Yanıtlar:
1.Soruya Verilen Yanıtlar:
Göçmenler | 13 | %15,4 |
Evsizler/Sokakta yatıp kalkanlar | 5 | %5,9 |
Sabıkalılar/Eski Hükümlüler | 52 | %61,9 |
Yoksullar | 1 | %1,19 |
Eşcinseller | 2 | %2,28 |
Siz Yazınız | 11 | %13,09 |
84 | 100 |
Tablo 8
Siz Yazınız seçeneğine: 1 kişi “boşluğa düşmüş ve madde bağımlılığı oluşmuş gençler”, 1 kişi Suriyeliler, 1 kişi “teröristler”, 4 kişi genellemeye karşı, 1 kişi “mülteciler”, 3 kişi “hiçbiri”
- Soruya Verilen Yanıtlar:
Geçerim | 22 | %26,1 |
Zorunda kalmadıkça geçmem | 57 | %67,85 |
Kesinlikle geçmem | 5 | %5,95 |
84 | 100 |
Tablo 9
- Soruya Verilen Yanıtlar:
Çantamı, cüzdanımı kontrol ederim | 42 | %50 |
Hızlıca uzaklaşırım, toplu taşımadan inerim | 7 | %8,3 |
Fiziksel zarar vermesinden endişe ederim | 21 | %25 |
Siz Yazınız | 14 | %16,6 |
84 | 100 |
Tablo 10
Siz Yazınız seçeneğine: 10 kişi “hiçbir şey yapmam”, 1 kişi “muhabbet ederim”, 3 kişi hareketlerini gözlemlenip ona göre davranacağı yanıtını yazmıştır.
- Soruya Verilen Cevaplar:
Soru | Evet | Hayır |
Evim olsa kiraya vermem | 66 | 16 |
Komşu olmak istemem | 66 | 16 |
Çocuklarının, çocuğum ile sıra arkadaşı olmasını istemem | 59 | 23 |
%77,6 | %22,35 |
Tablo 11
- Soruya Verilen Yanıtlar:
Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkmam | 36 | %43,9 |
Kendi mahallemde korkmam, diğer yerlerde korkarım | 18 | %21,9 |
Kendi mahallem ve İstiklal Caddesinde korkmam, diğer yerlerde korkarım | 18 | %21,9 |
Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkarım | 10 | %12,1 |
82 | 100 |
Tablo 12
2 kişi yanıt vermemiştir.
6.Soruya Verilen Yanıtlar: Riskli, sıkıntılı, tehlikeli, yıkılsın, varoş, İstanbul’un en tehlikeli olan yerleri, öteki, düşündürücü, Teksas, gereksiz, kaygı verici, eğitimsiz, suç oranı yüksek, “Gazi Mahallesi adi suçtan öte siyasi kimlik sorunlu bir semt olduğu için diğer yerlerden ayrı değerlendiririm. Adi suç mekânı diye göremem.” “Küçük Meksika” “ucube” “memleketim” güvensiz sabıkalı “ bu mahallede yaşayanlar iskan suretiyle başka yerlere yerleştirilmeli” ilkel, tehdit, kaos, kanun tanımaz, hırsızlık, suç, desteklenmeye muhtaç, yansın, çarpık kentleşme sonucu ortaya çıkmış, sıradışı
En çok verilen cevap: Tehlikeli
2.2. Anket Sonuçlarının Genel Değerlendirmesi
Toplam katılımcı:
Kadın | Erkek | Toplam |
41 | 84 | 125 |
%32,8 | %67,2 | 100 |
Tablo 13
Ankete Katılanların Verdiği Yanıtlar:
1.Soruya Verilen Yanıtlar:
Göçmenler | 16 | %12,8 |
Evsizler/Sokakta yatıp kalkanlar | 8 | %6,4 |
Sabıkalılar/Eski Hükümlüler | 82 | %65,6 |
Yoksullar | 1 | %0,8 |
Eşcinseller | 2 | %1,6 |
Siz Yazınız | 16 | %12,8 |
125 | 100 |
Tablo 14
2.Soruya Verilen Yanıtlar:
Geçerim | 37 | %29,6 |
Zorunda kalmadıkça geçmem | 82 | %65,6 |
Kesinlikle geçmem | 6 | %4,8 |
125 | 100 |
Tablo 15
- Soruya Verilen Yanıtlar:
Çantamı, cüzdanımı kontrol ederim | 49 | %39,5 |
Hızlıca uzaklaşırım, toplu taşımadan inerim | 15 | %12,09 |
Fiziksel zarar vermesinden endişe ederim | 40 | %32,2 |
Siz Yazınız | 20 | %16,1 |
124 | 100 |
Tablo 16
- Soruya Verilen Cevaplar:
Soru | Evet | Hayır |
Evim olsa kiraya vermem | 93 | 30 |
Komşu olmak istemem | 94 | 26 |
Çocuklarının, çocuğum ile sıra arkadaşı olmasını istemem | 86 | 35 |
%76,3 | %23,6 |
Tablo 17
- Soruya Verilen Yanıtlar:
Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkmam | 46 | %37,7 |
Kendi mahallemde korkmam, diğer yerlerde korkarım | 25 | %20,4 |
Kendi mahallem ve İstiklal Caddesinde korkmam, diğer yerlerde korkarım | 26 | %21,3 |
Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkarım | 25 | %20,4 |
122 | 100 |
Tablo 18
Ankete toplam 125 kişi katılmış olup, bu kişilerin 41’i kadın, 84’ü erkektir. Oransal olarak ise kadınların oranı %32,8, erkeklerin ise %67,2’dir.
Toplumda herhangi bir grubu hırsızlık, gasp, yaralama vs. suçlar açısından tehlikeli olarak nitelendirecek olsanız, aşağıdaki gruplardan en tehlikelisi sizce hangisidir şeklindeki birinci soruya kadın ve erkeklerin her ikisi de sabıkalılar/eski hükümlüler cevabını vermişlerdir. Sabıkalılar/eski hükümlülerin oranı toplam da %65,6’dır.
İstanbul’un suç ile özdeşleşmiş semtlerinin (Hacıhüsrev Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi, Fikirtepe, Tarlabaşı vs.) içinden veya civarından geçmekle ilgili düşünceleriniz nelerdir şeklindeki ikinci sorusuna kadın ve erkek her iki grup da zorunda kalmadıkça geçmem cevabını vermişlerdir bu seçeneğin oranı %65,6’dır.
Tenha bir sokakta, boş veya çok kalabalık bir toplu taşımada göçmen, evsiz (sokakta yatıp kalkan), önceden sabıkalı olduğunu bildiğiniz bir kişi ile karşılaşsanız ne yaparsınız şeklindeki üçüncü soruya kadın ve erkeklerin verdiği cevaplar farklılaşmıştır. Kadınların %47,5’i fiziksel zarar vermesinden endişe ederim cevabını verirken; erkekler %50 oranında çantamı, cüzdanımı kontrol ederim seçeneğini işaretlemişlerdir.
Kadın ve erkeklerin ortak verdiği cevaplardan biri de dördüncü sorudur. Ankete katılanların %76,3’ü sayılan gruptaki kişilere evleri olsa kiraya vermek, komşu olmak ve kendi çocuklarının onların çocukları ile sıra arkadaşı olmasını istemiyor.
Hırpani kıyafetli birini kendi mahallenizde, İstiklal Caddesinde veya Hacıhüsrev Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi, Fikirtepe, Tarlabaşı gibi semtlerde gördüğünüzde vereceğiniz tepki ne olur şeklindeki beşinci soruya kadın ve erkeklerin verdiği cevaplar birbirinin zıttıdır. Kadınların %37,5’i “Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkarım.” Cevabını verirken; erkekler ise tam tersi seçenek olan “Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkmam.” seçeneğini %43,9 oranında seçerek birinci cevap yapmışlardır.
Hacıhüsrev Mahallesi, Gazi Mahallesi, Gaziosmanpaşa Sarıgöl Mahallesi, Fikirtepe, Tarlabaşı, Sulukule mahallelerini tek bir kelime ile tanımlayabilir misiniz şeklindeki açık uçlu soruya ise kadın ve erkek her iki gruptan da en çok verilen cevap “tehlikeli” iken, erkeklerin verdiği cevaplarda “ilkel”, “yansın”, “yıkılsın”, “ucube” gibi daha rijit cevapların yer aldığını, her iki grupta da olumlu tanımlamaların çok az olduğu görülmüştür.
SONUÇ:
Sosyal dışlanma kavramı bize, sadece etnik farklılığın dışlanmasını anlatmaz. Bazen beyaz olsanız da dışlanabilirsiniz eğer yaşlı, engelli, özürlü iseniz veya kadınsanız. Toplumdan dışlanan zayıf olan veya zayıf görülendir ve onun hiçbir zaman toplum güçlenmesine de izin vermez.
Bazen her şey konuşulur, tanımlanır, tanı ve teşhisleri konur ama akşam evi olan evine çekilip yatağında yatarken bazısı kaldırımlarda yatar. Hayatın birine sunduğu fırsatlar diğerine de sunulsa aynı şey olur muydu? Hiç kimsenin böylesine bir hayatı tercih ettiği için yaşadığı savunulamaz.
Anket sonuçları katılımcıların dezavantajlı insanlarla komşuluk, kiracılık veya çocuklarının çocuklarıyla sıra arkadaşı olması gibi münasebetlere girmek istemediklerini göstermektedir. Örneğin en tehlikeli grup olarak çok yüksek oranda tercih edilen sabıkalıları düşünelim. Cezasını çekmiş, cezaevinden çıkmış bu insanlara kimse kiracı olarak evini vermek istemez, onlarla aynı çevrede oturup komşu olmak istemezse bu insanların toplumda yer bulabilmesi mümkün müdür? Ama daha da vahim olanı, örnek üzerinden gitmek gerekirse sabıkalı bir insanın çocuğunun da toplumda aynı muameleye maruz kalmasıdır. Çünkü katılımcılar çocuklarının onların çocuklarıyla sıra arkadaşı olmasını da istememektedir. Böylece dışlanma, kötü bir miras gibi nesilden nesile aktarılmış olur.
Zaten katılımcılar, bu insanlarla kiracı-ev sahibi, komşu ilişkisinden ziyade büyük çoğunluk “zorunda kalmadıkça geçmem” seçeneğini işaretleyerek onların kendi semtlerinde olmalarını şöyle bırakın, onların yaşadıkları yerlerden bile geçmek istememektedir. Onlardan mümkün olduğunca uzakta, onlar yokmuş gibi yaşamak istemektedirler.
Ankette, sosyal dışlanmaya maruz kalan insanlara farklı mekânlarda verecekleri tepkilerini ölçmek için sorulmuş soruda ise, “Hepsinde aynı tepkiyi veririm, korkmam” cevabının yüzdesinin fazlası olmasını ise katılımcıların büyük çoğunluğunun erkek olması ile açıklamak mümkündür.
Kadınların bu insanlardan fiziksel zarar geleceğini düşünmeleri, erkeklerin fiziksel zarardan çok bu insanları hırsızlıkla özdeşleştirdikleri soruda, kadınların toplumsal korkularını dile getirilmektedir.
Diğer taraftan; anketin, katılanların %67,2’sinin erkek olması kamuda çalışanların büyük kısmının erkek olduğu yönünde açık olmayan bir sonucu daha vardır.
Açık uçlu soruda ise tanımlamaları çok ağır bulduğumu ifade etmekle yetinebilirim sadece.
İnsanları ayrıştıran kentteki bariyerleri yıkmak sosyal adalet için gerekli bir şarttır. Sayısı azımsanmayacak kadar olan dışlanmışları kazanmak gibi toplumsal bir vizyona ihtiyacımız vardır. Yoksa onlara lütuf gibi verilen ve yalnızsa karınlarını doyurmaya yetecek sosyal yardımlarla her zaman kentin bir köşesinde ve dışlanmış olarak kalmaya devam edecekler.
Elif Tagriverdi
KAYNAKÇA:
Görseller: POLITICS, PLANNING AND THE PUBLIC INTEREST By MARTIN MEYERSON AND EDWARD C. BANFIELD THE FREE PRESS New York COLLIER-MACMILLAN LIMITED London Third printing February 1969
- Akyıldız, Y. Dünyada Ve Türkiye’de Evsizlik Sorunu Ve Çeşitli Uygulamalar, LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi (VIII-I): 67-91 LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi (VIII-I) EUL Journal of Social Sciences Haziran 2017 June euljss.eul.edu.tr/euljss sitesi içinden erişim tarihi:01.04.2019
- Altay, Asuman. (2007), “Bir Kamu Malı Olarak Sosyal Sermaye ve Yoksulluk İlişkisi”, Ege Akademik Bakış, 7(1).
- BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi (ESK) (2001), Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar, Yoksulluk ve Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Anlaşması, 10/05/2001, E/C.12/2001/10)
- Karakaş,M.Küresel Yoksulluğun Öteki Yüzü: Yeni Yoksulluk Ve Sosyal Dışlanma The Other Face of Global Poverty: New Poverty and Social Exclusion http://www.acarindex.com sitesi içerisinden erişim tarihi:11.04.2019
- ŞENSES, Fikret (2002), Küreselleşmenin Öteki Yüzü: Yoksulluk, İstanbul: İletişim Yayınları.
- Thorn,D.C. Kentlerin Dönüşümü, SOYAK yay. 2004
- TÜİK Haber Bülteni,18.09.2018, Sayı: sayı: 27823 www.tuik.gov.tr/OncekiHBArama.do sitesi içerisinden erişim tarihi:29.05.2020
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, mevzuat.gov.tr sitesi içerisinden erişim tarihi:29.05.2020
- bbc.com.tr erişim tarihi: 15.04.2019
- dunya.com haber tarihi 25 Kasım 2017 erişim tarihi:18.03.2019