Nüfusun artışının doğal bir sonucu olarak gıda ihtiyacının artması bununla birlikte endüstri ve teknolojide yaşanan gelişmeler tarım politikalarında da değişikliklere yol açmıştır. Tarımsal ürünlerin bir kaynak, ticari bir meta olarak görülmeye başlanması bu ürünlerin serbest piyasa koşullarına göre muamele görmesine neden olmuştur. Kısacası doğamız, toprağımız, yaşamın temeli tohumumuz metalaştırılmış, üzerinde hakimiyet kurulmuştur. Amaç artık bu «kaynaklardan» en fazla kar ile en çok yararı sağlamaktır. Bununla birlikte yaşanan gerek endüstriyel gerekse teknolojik gelişmeler ile doğamız önüne geçilmesi zor boyutlarda kirletilmiş ve hor görülmüştür.
Peki erkeğin kadın üzerindeki egemenliği ile insanın doğa üzerindeki yukarıda bahsettiğimiz egemenliği arasında bağlantı var mıdır? Bu soru bağlamında ekofeminizm kavramı bağlamında tarım politikalarını irdelemeden önce kısaca ekofeminizm kavramından bahsetmek gerekir.
I. EKOFEMİNİZM:
Feminizm, kökeninde Latince’ de kadın manasına gelen “femine” kelimesinden türemiştir. Feminizm kavramına ilişkin ortak bir tanım yapılmamış olup pek çok yaklaşım tarafından farklı tanımlar getirilmiştir. Ancak genel bir çerçeve çizmek adına feminizmi “kadınların kendi aralarında bir dayanışma yaratarak, erkek egemen dünyanın norm ve değerlerine, cinsiyetçi politikalarına karşı başlatmış olduğu mücadele” olarak tanımlanabilir.
Ekofeminizme göre ise erkeğin kadın üzerindeki egemenliği ile insanın doğa üzerindeki egemenliği arasında bağlantı bulunmaktadır ve doğanın tahribinden sorumlu olan bu tahakkümcü ataerkil düşüncedir. Ekofeminizme göre, kadının ezilmesi ve doğanın ezilmesi arasında önemli bağlar bulunmaktadır. Bu bağdan dolayı çevre sorunlarına getirilen çözümlerde feminist bakış açısından yaklaşılmaktadır. Temelde var olan erkek egemenliğinin kadının üzerinden kaldırılmasıyla kadın özgürleşerek cinsiyet eşitsizlikleri sona erdirilebilecektir. Aynı şekilde doğa üzerindeki erkek egemenliğinin sona ermesiyle de doğanın özgürleşmesi ve ekolojik adalet sağlanacaktır.
Bu temel bakış açısının yanı sıra ekofeminizm aslında ırkçı, cins, yaş ve sosyal sınıf ve cinsel tercih gibi ölçeklere dayanılarak yapılan tüm baskılara karşı çıkar ve kadın ve doğanın ezilmesinin temelinde ataerkil düşüncenin yani kapitalizm, militarizm, sömürgecilik gibi «egemen olma» düşüncesinin var olduğunu savunur.
II. TARIM POLİTİKALARI
a. Dünyada:
Kapitalizm ve küreselleşme sürecinin getirdiği etki ile tarım ve kırsal yaşam ilişkilerinde dünya ölçeğinde köklü değişimler yaşanmış-yaşanmaktadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tarım politikaları bu kavramlara göre şekillenmektedir. Küreselleşme ile birlikte ülkeler arası ekonomi faaliyetleri, uluslararası çıkar grupları ve farklı uluslardan bireylerin ortak çıkarları doğrultusunda yürütülmüştür. Bu durum devletlerin iç politikalarını da etkilemiş ve hareket alanlarını sınırlamıştır. Özellikle tarım politikaları bu süreçten en çok etkilenen alan olmuştur.
1940’lı yıllardan itibaren Amerika Birleşik Devletleri mali stratejilerini yaparken dünya ekonomisinden ABD’nin daha iyi yararlanabileceği şekilde dünya ekonomisinin yeniden düzenlenmesi gerektiği kanaatine varmışlar ve bu yönde planlar yapmışlardır. Bu minvalde 1944 yılında ABD önderliğinde 44 ülke dünya ekonomisinin bütünleşmesini sağlamak için IMF ve Dünya Bankası örgütlerini kurmuştur. İşbu örgütler ise yavaş yavaş henüz sanayileşmemiş ülkeleri borçlandırmaya başlamışlardır.
Akabinde iletişim teknolojileri ve taşımacılıktaki gelişmeler; Sovyetler Birliğinin dağılması neticesinde tek eksenli dünya ile birleşince Amerika ve İngiltere öncülüğünde ticaretin liberalleşmesi süreci başlamıştır. IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurum ve kuruluşlar bu liberalleşme sürecine büyük katkıda bulunmuştur. Liberal ekonomiye yönelik politika üretmeyen ülkelere karşı kredi verilmemesi vb. gibi kararlar alarak bu ülkeleri liberal ekonomiye katkı yapması için zorlamıştır. Ülkelere tarımın serbest piyasa koşullarında yapılması için baskılar yapmış ve bu baskılardan özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler olumsuz yönde etkilenmiştir.
Tarım sektörü özellikle gelişmekte olan ülkelerde gıda güvenliğini ve istihdamı sağladığı için büyük bir öneme sahiptir. Ancak bu ülkelerdeki tarım işletmeleri; sermaye, teknoloji, altyapı, örgütlenme, arazi miktar ve yapısı açısından yetersiz olduğundan küreselleşmenin tarıma etkisi de ucuz gıda ithalatının artması şeklinde olmuştur. Gıda ithalatının artması ve yerel üretim azlığı ise tarım sektöründe işsizlik ve yoksullaşma yaşanmıştır.
Bununla birlikte küreselleşme sürecinde yaşanan Dünya ölçeğindeki ekonomik büyümede aslında serbest piyasa koşulları ile değil; rekabet ilişkileri ve tekel oluşturma mücadeleleri üzerinden yürütülmektedir.
b. Türkiye’de:
Ülkemizde 1950 ve 1960’lı yıllarda ekonomide devlet korumacılığı olmakla birlikte tarımda kapitalist düzene eklemlenmelerin de başlandığı gübre, ilaç, petrol ve makine kullanımı ile tarımsal üretimin arttığı görülmektedir.
1980’li yıllardan itibaren özellikle 24 Ocak 1980 kararları ile birlikte Türkiye neoliberal sisteme eklenmiştir. Dolayısıyla Türkiye’de tarım bu yıllardan itibaren tarımsal girdiler, krediler ve ürün fiyatları üzerinden uluslararası serbest piyasa ekonomisinin koşullarına tabi olmuştur.
1999 yılına gelindiğinde ise Tarım Reformu Uygulama Projesi (ARIP) adıyla DTÖ, IMF ve AB Gümrük Birliği Antlaşmaları ile tarım politikalarına yön verilmiştir. Tarımsal girdilerin fiyatları serbest piyasa koşullarında belirlenmiş, tarım sübvansiyonları kaldırılmış, çiftçilerin güvencesi konumundaki tarım kredi ve tarım satış kooperatiflerinin özelleştirilmesi ve yeniden yapılandırılmasıyla çiftçiler bu yapılardan uzaklaştırılmıştır.
Ayrıca, Şeker ve Tütün Yasalarıyla şekerpancarı ve tütün üreticileri üretimden koparılmış, fabrika işçilerinin işsiz kalmış ve hayvancılık zarar görmüştür. Tarımsal kredi faizleri yükseltilmiş, kamu iktisadi teşekkülleri özelleştirilmiş ve ürünlerdeki taban fiyat uygulamaları önemli ölçüde kaldırılmıştır.
Bu politikaların sonucu olarak ürün fiyatlarındaki dalgalanmalar ve yüksek tarımsal girdiler neticesinde artan maliyetler küçük üreticiyi borçlanma döngüsünün içine sokmuştur. Bankalar buna çiftçi borçlarının taksitlendirilip uzun vadeye yayarak çözüm bulmuştur. Borç sarmalı içindeki çiftçiler üretimleriyle ancak bir önceki yılın borçlarını ödeyebilmekte; o yıl kullandıkları tarımsal girdileri de krediyle alıp bir sonraki yıla yine borçlu girmiş-girmektedirler.
Yine bu yıllarda başta ABD yargı kararları ile hukuk sistemlerince kabul edilerek tohumun patentlenmesi süreci yaşanmıştır. Tohum ve gübre gibi girdiler de böylece serbest piyasa koşullarına tabi olmuştur. Uluslararası sermaye ve ticaret ortamında gübre ve tarım ilacı gibi tarımsal girdilerin üretiminde ve ticaretinde Monsanto, Dow, DuPont, Corgill, ADM, Continental, Bunge, Green Giant gibi şirketler birçok tarım ürününün tedarikinde dünya piyasalarında tekel oluşturmuştur. Böylece tarım sektöründekiler tohum yönünden de mülksüzleştirilmişlerdir.
Burada önemli olan bir diğer husus ise tohuma ilişkin yapılan Ar-Ge çalışmaları kapsamında ortaya çıkan melez ve GDO’lu tohumların çevreye verdiği büyük zararlardır. Mülksüzleştirmenin yanı sıra, toprağa ve suya verilen zararlar ile uzun vadede tarımsal üretimin verimliliği tehlikeye düşmüştür. Yine tarımsal üretimde rekabetin artması ve standart ürünlere taleplerin çoğalması nedeniyle tarım ilaçlarının kullanımı 2000’li yıllarda Türkiye’de %70’leri bulmuştur. Bu durumda çevresel problemleri beraberinde getirmektedir.
Yaşanan bu gelişmeler ve uygulanan bu politikalar neticesinde yoksullaşan tarım sektörü aktörleri iş bulma umudu ile kentlere göç etmiştir. Yaşanan büyük geçler neticesinde kentlerde işsizlik, çarpık kentleşme ve altyapı sorunları gibi çevresel sorunlar yaşandığı gibi, tarımsal üretim azalmış kır yaşamı büyük ölçüde yok olmuştur.
III. TÜRKİYE’DE TARIM SEKTÖRÜNDE KADINA DAİR İSTATİSTİKLER
Yukarıda kısaca açıklamaya çalıştığımız tarım politikalarını ekofeminizm üzerinden incelemek için Türkiye’de tarımda kadına dair istatistiklere bakılması gerekmektedir. Doğaya ve kadına yönelik tahakkümler konusunda çıkarım yapılırken burada yer alan istatistiklerden yararlanılacaktır. İlk olarak TBMM milletvekillerinin yıllara göre cinsiyet dağılımına baktığımızda;
Kaynak: www.bianet.org
Görüldüğü üzere 1935 yılından 2017 yılına kadar geçen süreçte TBMM’de bulunan kadın milletvekili sayısı erkek milletvekillerinden her zaman ciddi oranda düşük olmuştur. Her ne kadar 2011 yılından sonra kadın milletvekili oranında artış olsa da genele bakıldığında erkek milletvekillerine göre sayısal oran oldukça düşüktür. Kısacası yalnızca bu istatistiki verilere baktığımızda Türkiye’ye ilişkin yukarıda açıkladığımız tarım politikalarının büyük ölçüde erkek milletvekillerinin yoğun olduğu bir karar verici mekanizma tarafından geliştirildiği söylenebilir.
Kaynak: www.dogrulukpayi.com
2017 yılı itibari ile cinsiyete göre işgücü istatistiklerine baktığımızda kadınların iş gücüne katılım ve istihdam oranlarının erkeklere göre oldukça az olduğu görülmektedir. Bununla birlikte kadın nüfusun işsizlik oranı beklenenden daha düşüktür. Bunun nedeninin evde ve aile işçisi olarak, kayıtsız çalışan kadınların varlığı olduğu kanaatindeyim.
Kaynak: www.dogrulukpayi.com
Cinsiyetlerin işteki ve çalıştıkları faaliyet alanlarına göre durumlarına bakıldığında ise kadınların büyük bir çoğunluğunun kendi hesabına çalışmadıklarını yani patron olmadıklarını görmekteyiz. Yine kadınların daha çok tarım alanında çalıştıkları da yukarıda yer alan istatistiklerden anlaşılmaktadır. Bu istatistikler bize kadınların yoğunlukla tarım sektöründe çalıştıklarını ancak karar verici, söz sahibi konumda yani patron olarak değil işçi olarak çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Toprak ve işçiler üzerinde çoğunlukla söz sahibi olanlar erkeklerdir.
Tarım sektöründe yer alan kadınların ücret dağılımına göre istatistiklerine baktığımızda ise karşımıza TÜİK verilerine göre aşağıdaki gibi bir tablo çıkmaktadır:
Görüldüğü üzere tarım sektöründe çalışan kadınların oldukça büyük bir kısmı ücret dahi almadan, ücretsiz aile işçisi konumunda çalışmakta olup tarım sektöründe erkeklerden daha fazla çalışmalarına rağmen emekleri görünür değildir.
Kaynak: TÜİK
Yine tarım işçilerinin cinsiyete göre ortalama günlük ve aylık ücretlerine bakıldığında ise kadın tarım işçilerinin erkek tarım işçilerine göre daha düşük ücretler aldığı görülmektedir. Aynı işi yapmalarına rağmen kadınlara erkeklere göre daha düşük ücret verilmesi kadın emeğinin tarım sektöründe erkeklerden daha fazla sömürüldüğünün göstergesidir diyebiliriz.
IV. DOĞANIN VE KADININ TAHAKKÜMÜ
Ülkemizde tarım sektöründe kadınlar gıda seçimi, üretimi, yetiştirilmesi, hazırlanması, hasadı, tohumların saklanıp korunması, hayvan üretimi ve ıslahı, biyoçeşitliliğin sağlanması gibi pek çok konuda merkezi konumdadır. Bununla birlikte ülkemizde kadınlar tarımda çoğunlukla ücretsiz aile işçisi olarak çalışmakta, herhangi bir sosyal güvenceleri bulunmadığı gibi yapmış oldukları çalışmalar çoğunlukla ev işi olarak görülmektedir. Diğer tüm sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe de kendi işini yapan (patron olan) kadın sayısı oldukça azdır.
Tarım sektöründe yer alan kadınların büyük bir çoğunluğu toprak sahibi değildir; toprak sahibi olsalar dahi bu toprakların yönetim işleri babaları, eşleri veya kayınpederleri tarafından yürütülmektedir. Erkekler her ne kadar tarla, bağ, bahçenin sınırlarını kadınlar kadar iyi bilmeseler; üretim, hasat, saklama ve hazırlamada kadınlar kadar bilgiye sahip olmasalar dahi topraklar üzerinde karar verme hakkı ailenin erkek bireylerine aittir. Buna ek olarak tarımda çalışan kadın işçi sayısı erkeklere göre daha fazla olmasına karşın aldıkları ücret erkeklerden daha azdır. Kadınlar tüm bunlara ek olarak tarlada çalıştıktan sonra evlerinde veya mevsimlik işçi iseler çadırlarında aile bakımı vb. işlere de devam etmektedirler. Ücretli tarım işçisi olarak çalışan pek çok kadın işverenleri veya aynı yerde çalışan diğer erkek işçiler tarafından tacize uğradıklarını dile getirmektedir.
Tüm bu açıklamalar neticesinde görüldüğü üzere; gerek dünya gerekse ülkemizdeki neoliberal tarım politikaları ile toprak, tohum ve tarımsal ürünler metalaştırılmış, kaynak olarak görülmüş, piyasa koşullarına indirgenmiş kısacası tahakküm altına alınmıştır. Tarım sektöründe yer alan kadınlar da aynı şekilde e tarım üretiminde ekimi, hasadı, toplanması, saklanması, işlenmesi gibi neredeyse tüm alanlarda yer almasına rağmen çoğunlukla ücretsiz aile işçisi olarak çalıştırılmakta, erkeklerden daha düşük ücretler almakta, kayıt dışı olarak istihdam edilmektedirler. Kısacası tarım sektöründe kadının emeği de bir kaynak, meta olarak görülmekte, sömürülmekte, kadın üzerinde tahakküm kurulmaktadır. Bu durumda tarımsal üretim açısından baktığımızda doğa üzerine kurulan tahakküm ile kadın üzerine kurulan tahakkümün paralel olduğu sonucuna ulaşmamız mümkün gözükmektedir. Tarımsal üretimdeki ataerkil tahakküm ile kadın üzerindeki ataerkil tahakküm aynı ve birbirini besleyen süreçler olduğu söylenebilir. Birine çözüm getirilmeden diğerine çare bulunması kanaatimce mümkün değildir…
Av. Özlem ATEŞ GENÇTAN
KAYNAKÇA
BERKTAY, F. (1996). Ekofeminizm Ya Da Yüreğin İyimserliği. Kadın Araştırmaları Dergisi , 73-76.
CEYLAN, O. (2019). Neoliberal Ekonomi ve Türkiye Tarım Politikaları Arasında Küçük Köylülüğün Dönüşümü: Edirne İli Örneği (1980-2015). Anadolu İktisat ve İşletme Dergisi, 134-152.
ÇELEBİ, M. (2014). Küreselleşmeye Bağlı Olarak Tarım Sektöründe Yaşanabilecek Olumsuz Yöndeki Gelişmeleri Minimize Etmede Toprak ve Tarım Reformunun Yeri ve Önemi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Blimler Meslek Yüksekokulu Dergisi, 117-130.
ERDİNÇ, Z. (2000). Türkiye’de Uygulanan Tarım Politikalarının Yeniden Yapılanması. Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi , 327-348.
ESİN CANDAN, SEMİHA ÖZALP GÜNAL. (2013). Tarımda Kadın Emeği. Tarım Ekonomisi Dergisi, 93-101.
ETİLER, N. (2011). Tarımda Kadın Emeğine Kısa Bir Bakış. Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, 27-30.
ÖZGÜR ÖZTÜRK, ELİFE KART. (2017). Tarımda Neoliberal Mülksüzleştirme: Tohum Patentleri. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 143-175.
ÖZÜDOĞRU, B. (2018). Beyaz Feminizm ve Öteki Kadınlar. Siirt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 304-319.
TAMKOÇ, G. (2012). Ekofeminizmin Amaçları. Kadın Araştırmaları Dergisi, 77-84.
TOPGÜL, S. (2012). Kadın ve Doğa İlişkisi: Ekofeminizm. Sosyoloji Dergisi, 71-83.
ZAHRA FOTOUREHCHİ, AHMET ŞAHİNÖZ. (2016). DTÖ DOHA Müzakereleri ve Tarım Politikalarında Yeni Yönelimler. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi , 2017-2040.
İnternet Kaynakları:
www.bianet.org
www.dogrulukpayi.com
www.tuik.gov.tr