” Toprak ana kadınların hamile kalacak olsaydı ,her damlasından bir timsah doğardı .”                                 

                                                                                                          Shekespeare ,Othello             

Toprak  Ana Metaforu

    Toprak hayat kaynağıdır, besleyip yaşatandır, yaşamın temelini oluşturmaktadır. Doğanın besleyen, doğuran, koruyan yönü birçok kültürde kadına benzetilmiş, kadınla eşleştirilmiştir. “Toprak ana” ,”gaia”, “al” gibi isimlerle anılmakta kadına benzetilerek kişiselleştirme yapılmaktadır. Ana Tanrıça Kültü; insanın toprak aracılığı ile doğayla kurduğu bağı anlatan ve yücelten bir anlayıştan gelmektedir. Doğaya atfedilen dişilik, kadının toplum içindeki konumunu korumuştur. Toprak ana güçlü bir kişiselleştirmedir; annelik, üretkenlik, doğurma, besleme gibi anlamlar içermektedir. Yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte bu durum bozulmuştur. Temelinde ekonomi olan bir sosyo-kültürel değişim meydana gelmiş ve ataerkil yapıya geçilmiştir. Ana Tanrıçaların yerini eril Tanrılar almıştır. Fırtına ya da yıldırım tanrısı erkektir.

    Toplumsal yapıyı şekillendirmede efendi köle, kadın –erkek, evcil-vahşi, akıl-doğa, efendi-köle etkili olmuştur. Akıl–doğa arasında kurulan ilişkideki anlayış doğanın kontrol edilmesi ve akıl ile tahakküm altına alınmasıdır. Burada akıl ve erkek özdeşleştirilir, öznenin karşısında yer alan doğa da nesneleştirilir. Aklı doğaya üstün tanımlama, Antik Yunan düşüncesine dayanmaktadır. Dişil olan beden ve doğa, eril olan akla denk getirilmektedir. Akıl aracılığıyla doğayı kontrol etme 17.yüzyıl hakim görüşüne dayanmaktadır. Akıl yani eril akıl doğa gibi kadınında kontrol edilmesi gerektiğini öne sürmektedir. Erkek bedeni denetimli, kadın bedeni  denetimsiz olarak görülmüş bunun dayanağı olarakta hamile olma, emzirme gibi durumlar gösterilmektedir. Bu yüzden kadın denetlenmesi gerekendir.(Şenol,2010:5). Toplumsal cinsiyeti  üreten  anlayış  erkeği akılla yüceltmiş, dişil doğayı kontrol edilmesi gereken olarak görmüştür. Francis Bacon’un doğanın dişil, bilimin eril olduğunu belirtmesi ve “insan tabiatı anlar ve ona hükmeder “şeklinde ki ifadesi, hakim eril zihniyetin kadın ve doğaya karşı olan bakış açısını ortaya koymaktadır.

Feminizm

      Feminizm kelime olarak Latince’ de kadın anlamına gelen ‘’femine’’ kelimesinden türetilmiştir. Feminist düşünce kadınların sırf kadın oldukları için uğradıkları haksızlığa karşı bir başkaldırıdır. Feminizm özellikle ataerkil toplumlarda kadının dışlanmasını ,aşağılanmasını, ezilişini, kendisine yabancılaştırılmasını irdeleyen kadınların tüm bunlardan kurtulma adına verdikleri mücadelenin adıdır. Feminizm günümüz kavramlarından gibi algılansada aslında kökeni Çin ve Yunan Medeniyetlerine kadar gider. Christine de Pisan tarafından ele alınan 1405 yılında İtalya’da yayınlanan “Hanımefendiler Şehrinin  Kitabı’’ bugünkü feminizmin birçok fikrini dile getirmiştir. Bunun yanı sıra genel kabul gören yaklaşım 17.yy ve çoğunlukla 18.yy’ dır (Atan,2015:5). Feminizm ile anılan Mary Wollstonecraft’ın ‘’A Vindication of the Right of Women’’(Kadın haklarının savunusu) adlı eseriyle feminizmi akademik alan içine sokmuştur. Kadınları cinsiyetlerinden dolayı ayrımcılığa,eşitsizliğe maruz bırakan esas kadınlardan beklenen rol ve davranış kalıplarıdır.Bu davranış ve roller toplum tarafından belirlenir, ülkelere göre farklılıklar olsa da genel durum kadını değersizleştiren bir eğilim sergilemektedir. Adına toplumsal cinsiyet dediğimiz bu konu ,yüzyıllar boyunca kadını baskılayıp,ikincil duruma düşürmüş,eşitsizliklere maruz bırakmıştır.

     Cinsiyet (sex) terimi biyolojik bir tanımlamadır. Canlılar dünyaya gelmeleriyle beraber dişi ve erkek olarak  ayrılmaktadır. İnsanları da iki cinsiyet üzerinden kadın ve erkek olarak hem biyolojik, hem de toplumsal olarak ayırmaktadır. Toplumsal cinsiyet (gender), toplumun kadın ve erkeğe yüklediği görev, sorumluluk, davranış kalıplarına verilen addır. Toplumsal cinsiyette kadın ve erkek görev ,beklenilen davranışlar, sorumluklar belli kalıplardır, kadın ve erkekten buna uygun davranması beklenir ve bu normal sayılır. Normalin dışına çıkmamak için kadın ve erkek kendisinden beklenen davranışları sergilemek zorunda kalır. Bu durum kadını özel alana hapsetmekte ev işleri, çocuk ,yaşlı bakımı gibi görevleri kadından beklemektedir. Bu toplumsal işleyiş erkeği  kamusal alana ait görmüş, kamusal alana ait işleri ona yüklemiştir. Kamusal alanda erkek çalışır ve çalıştığının karşılığında ücret almaktadır. Kadının emeğinin ücreti yoktur, bu yüzden kadın emeği önemsizleştirilir, görmezden gelinir. Dahası kadın bu görevi yerine getirmek zorundadır, bu görevi yapması doğal karşılanır ancak yapmadığı durumlarda tepki ile karşılanır. Erkeğin kamusal alanda olması birçok hakka erişim imkanı sağlarken, kadının sorunları hane içi sorun, özel alan olduğu gerekçesiyle dikkate alınmaz. Kadının durumu, ikincil duruma düşürülmesi, değersizleştirilmesi, önemsenmemesi böylece işlenmiş olur. Toplumsal cinsiyetin belirlediği roller ayrımcılığa, sömürülmeye yol açmaktadır. Ayrımcılık, sömürülme noktasında iş bölümü süreci anahtar görevi görmektedir. Yerleşik hayata geçilmesiyle beraber aile içi yapılanma mülkiyet kavramı ile şekillenmiştir. Yerleşik hayata geçilmesiyle beraber kadın erkek arasındaki eşitlik bozulmuştur. Tarım kadının elinden alınmış, erkekler avcılık yanı sıra, hayvanı evcilleştirmesi kadını eve hapsetmiştir. Tanrılaştırılan yüceltilen kadının yerini, devletçi toplumla beraber sayısız erkek Tanrı türemiştir. İlk örneklerine Sümer şehir devletlerinde görmek mümkündür.

      Tarımın mucidi bilge kadındır, tarım kadınların buluşudur, bugün hala tarım tekelinin kadınlarda olduğu yerler bilinmektedir. Petra Kelly ekoloji feminizm,f eminizm ekolojidir demiş; çevreci hareketlerin kadın sorununa olan duyarsızlığını eleştirmiştir. “Erkekler yel değirmenleri inşa ederken, kadınlar söz dinleyen, ekmek pişirip, kilim dokudukları  bir ekolojik toplum istemiyoruz.” demiştir.

Ekolojik Feminizm

    Doğayı kötüye kullanımdan korumak amacıyla birçok yerde kadınlar hem bir dayanışma örneği sergilemiş, hem de ön saflarda yer almışlardır. Sadece belli bir yerde,belli bir coğrafya da değil, dünya genelinde benzer örnekler sergilemişlerdir. Mistik inanışlardan olan Hinduizm eko-feminizm ile ilişkilidir ve ekolojik eylemlerin  hareket noktası olarak görülmektedir. Hindistan’da meydana gelen, eko-feminizm bağlamında örnek olaylardan olan Chipko Hareketi  Hinduizmin Hintli kadınlarda ete kemiğe bürünmüş halidir.

    İlk olarak 1970’ li yıllarda Amerika ve  Avrupa’da akademide konuşulmaya başlanmıştır. Feminist aktivist olan Françoise d Eaubonne tarafından yayımlanan “La Féminizme ou la Mort” (Feminizm Veya Ölüm) isimli  kitapta kullanılması ekofeminizmin çıkış noktası olarak görülmektedir. Ekofeminizm terimi ilk defa bu eserde geçmiş, ekolojik yaklaşım ve feminizm birlikte ele alınmıştır. Ekosisteme verilen tahribatın sebeplerini araştıran Shelia Collins, tarafından 1974 yılında yayımlanan “A Different Heaven and Earth” (Farklı Bir Cennet ve Yeryüzü) isimli kitapta, ataerkil yapı,cinsiyet ayrımcılığı,ırkçılık ve sınıf sömürüsünün etkili olduğunu dile getirmektedir. Kadın ve çevre konusunu birlikte elen alan Susan Griffin tarafından yayımlanan “Women and Nature” (Kadınlar ve Doğa ), Carolyn Merchant tarafından 1980 yılında yayımlanan “The Death of Nature” (Doğanın Ölümü) isimli kitaplar kadın ve doğa üzerindeki tahakkümün kökenlerine değinmektedir. Kadın ve doğa üzerindeki baskının her zaman olduğunu ve benzerlik gösterdiğini söylemek mümkündür.

    Erkek egemenliğine dayanan toplumlarda sadece kadın değil doğayı da değersizleştirdiği görülmektedir. Doğanın bir parçası olan tüm canlılar üzerine kurulu tüm eşitsizlikler değiştirilmesi gerekmektedir. Eko-feminizm, çevre sorunlarını kadın ve doğa bağlamında ele alan muhalif bir disiplindir. Eko –feminizm hem kadınların hem doğanın eril tahakkümden kurtulduğunda dünyanın yaşanabilecek bir yer haline geleceğini ifade etmektedir. Bu sebeple çevre mücadelesiyle, kadın mücadelesini birlikte ele almaktadır. Doğaya karşı işlenen suçlar her gün artmaktadır. Doğa ve kadın sömürüsüne dikkat çekmeye çalışan eko-feminizm, ekoloji ve feminizm sentezinden oluşan bir harekettir. Kadına ve doğaya karşı  onu değersizleştiren yaklaşım da insan eliyle  olmaktadır. Yüzyıllar boyunca toprak ana doğurganlık, üretkenlik sembolü olmuştur. Bugün iklim kriziyle mücadele kadınlar ön safhadadır. Doğa, toprak tahrip edilirken hala ondan insanı beslemesi beklenmektedir.

     Eko-feminizm tahrip edilen doğayı ve kadını sömürenin eril zihniyet olduğunu ifade etmektedir. Ekolojik feminizm; kadın ve çevre sorunlarının kaynağını erkek egemen anlayışta görmektedir. Çevre sorunları feminist bir yaklaşımla ele alındığında eşit, adil, özgür bir yaşama kavuşulacağını ifade etmektedir. Günümüz dünyası tahakküme dayalı ilişkilerin olduğu eşitsiz, adaletsiz ve baskıcı bir yapıdadır.

Sonuç

     Yerleşik hayata geçilmeden önce, doğaya atfedilen dişilik kadını koruyup yüceltmiştir. Yerleşik hayata geçilmesiyle beraber bu durum bozulmuş, ekonomi temelli sosyo-kültürel değişim yaşanmıştır. Toplumsal cinsiyeti var eden anlayış erkeği akılla yüceltmiş bilimi eril, doğayı dişil olarak ele almıştır. Kadın o günden bugüne ikincil görülmüş , sömürülmüş, eşitsizliklere maruz bırakılmıştır. Kadınların tüm bu olanlarla mücadele tarihini anlatan disipline feminizm denmektedir. Feminizm ilk ortaya çıktığı tarihten itibaren farklı anlamlarla, tanımlarla ifade edilmektedir. Öyle ki zaman içerisinde Marksist, İslami, varoluşçu, sosyalist ve ekolojik feminizm gibi çeşitleri ortaya çıkmıştır. 1970’li yıllara gelindiğinde ekolojik feminizmden bahsedilir olmuştur. Doğa ve kadına karşı olan tutumda benzerlik görüldüğü ve bunu yapanın eril zihniyet olduğu ifade edilmektedir. Kadına ve doğaya karşı  bakış açısı  boyunca devam etmiştir. Konu kadın olunca çağın filozoflar bile toplumun geri kalan kesimiyle aynı fikri paylaşmışlardır. Kadını kontrol edilmesi gereken aşağılık ve ikincil olarak ele almışlardır. Filozofların doğayı ele alış biçimleri ve kadını ele alış biçimleri benzerlik göstermektedir. Kadını kırılgan, zayıf, bağımlı, itaatkar; erkeği ise güçlü, özgür olarak tarif ve tasvir etmektedir. Kadını ve doğayı erkek tahakkümü altında ele almaktadır. Eril bakış açısı tahakküm kur ve kontrol et şeklinde ilerlemektedir. Aristoteles erkek doğası gereği kadından üstündür, kadın aşağıdadır ve erkek yöneten kadın ise yönetilendir şeklinde ifade etmiştir. Platon ölümsüz fikirlerin ebesi Sokrates’dir derken, kadını ölümlü beden yaratan olduğu gerekçesiyle küçümsemiş, erkeği ise ölümsüz  kültür eserleri  yaratma yetisi yüceltilmiştir İdeolojik tersine çevirme tamamlanmış olur.

    Bu bakış açısı doğaya karşıda aynıdır doğa kontrol edilmesi, denetlenmesi gereken olarak görülmüştür. Ekolojik feminizm doğanın ve kadının sömürülmesinin kaynağını bir görmektedir. Dolayısıyla kadının kurtuluşu doğanın kurtuluşudur. Ekofeminizm kadını aşağılayan, sömüren, baskılayan erkek egemen anlayışın doğayı da sömürüp baskıladığını ve çevre sorunlarına sebep olduğunu ifade etmektedir. Kadın sorunu ve çevre sorunu beraber ele alınıp, erkek egemen anlayıştan kurtulduğu vakit kadın ve çevre sorunlarının son bulacağını söylemektedir. Ekofeminizm feminist ideoloji ve ekolojik yaklaşımı bir ele alıp adil, eşitlikçi ve özgür bir dünya istemektedir. Yerleşik hayata geçilmesiyle beraber kadın ve  doğa erkek egemen anlayış tarafından baskılanıp, denetlenmiştir ve metalaştırılarak sömürülmüştür. Ekofeminizm bu sorunların erkek egemen anlayıştan yani ataerkil yapıdan kaynaklandığını, kadın ve doğaya karşı tahakküme dayalı anlayıştan çıktığını söylemektedir. ( Özdemir ve Aydemir,2019:267).

                                                                                                                                            Emine KANTAR

 

 

KAYNAKÇA

Atan, Meltem.2015.Radikal Feminizm: Kişisel Olan Politiktir Söyleminde Aile ,JEMSOS,S2,ss1-21

Özdemir ,H.ve Aydemir,D.2019.Akdeniz Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet Dergisi , S.II(2).ss.261-278 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/866481

Şenol, Güzelcan Serap.2010,Türkiye’de1980 Sonrası Kadın Hareketi ve Feminist Yayıncılığın Oluşum Süreci :Pazartesi Dergisi,İzmir:YÖK Tez Bankası

https://www.jmo.org.tr/resimler/ekler/01dc48239eed195_ek.pdf?dergi=HABER%20B%DCLTEN%DD

         

Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları göster